REHBERLİK, AİLE ÇOCUK DANIŞMANLIĞI, YAŞAM KOÇLUĞU, KİŞİSEL GELİŞİM,SAĞLIKLI YAŞAM
:))
LÜTFEN DESTEK OLUN !
13 Haziran 2011 Pazartesi
ALZHEİMER HASTALIĞI TEŞHİS VE TEDAVİLERİ
Tanı Günümüzde bilim adamları, Alzheimer hakkında her gün daha fazla şey öğreniyorlar fakat yine de hastalığın nedeni ve ilacı şu ana kadar bulunamamıştır. Nörolojik ve İletişimsel Bozukluklar ve İnme Ulusal Enstitüsü, Alzheimer Hastalığı ve İlişkili Bozukluklar Birliği ölçütlerine göre; hastanın öyküsüne, zihinsel işlevlerinin testlerle değerlendirilmesine ve diğer demans nedenlerini eleme amacıyla uygulanan klinik testlere dayanır.
Kesin Tanı Beyinin mikroskop altında incelenmesidir. İnceleme sonucunda beyin hücreleri üzerinde patolojik bir protein birikimi görülr.
Nöropatoloji Beyin hücreleri üzerinde patolojik bir protein birikimi görülür. Bu protein birikimi nöritik plak adı verilen fokal, küresel, bir oluşumdur. Merkezinde çeşitli anormal proteinlerden oluşmuş amiloid cekirdek bulunur. Plaklar sıklıkla mikroglial hücreler ve reaktif astrositlerce çevrelenmiştir.plak çekirdeğinin çoğunluğunu amiloid precursor proteinin(APP) ürünü olan amiloid protein(AP) oluşturur. Amiloidden zengin plaklar demansla ve klinik hastalıkla nörofibriller "tangle"lardan daha az ilişkili olsa da Alzheimer'a diğerlerinden daha spesifik olduğu için daha önemlidir.
APP nöron membranındaki bir parçadan sentezlenir ve hücre yüzeyine gönderilir. Bu yüzeydeki APP endositlerce alınır ve çeşitli süreçlerden geçerek başta alfa amiloid peptidler olmak üzere ürünlere dönüşür. A alfa peptid, 40-43 aminoasidden oluşmuştur ve agrege olarak Amiloidi oluşturur. Amiloid protein beyin parankimi ve damarların etrafında yerleşir.
Laboratuvar araştırmalarından elde edilen kanıtlara göre alfa amiloid ve aggregatları nörotoksiktir ve demansın patogenezinden sorumludur. Alfa A agregatları bir immun yanıt oluşturuyor ve plaklar etrafında mikrogliaların birikmesine neden oluyor olabilir. Yerel bir akut faz yanıtı oluşur, gelişen iltihabi süreç, glutamat yoluyla kalan nöronların eksitotoksisitesine yol açarak daha fazla hücre zedelenmesi ve kaybına yol açar. Beyinde öğrenme ve hafızayla ilişkilendirilen beyin bölgeleri olan bazal önbeyin ve hippokampusun kolinerjik sistemlerinin Alzheimer tipi patolojiye selektif olarak duyarlı olduğu düşünülmektedir--22 Mayıs 2005 (UTC). Kaynak:[1]
10 Uyarıcı Belirtisi Mesleki yetenekleri ve aktif hayatı etkileyen bellek kaybı,
Günlük olağan işleri yürütmede güçlük,
Dil ve konuşma ile ilgili sorunlar,
Zaman ve mekanla ilgili oryantasyon bozukluğu,
Zayıf veya azalmış yargılama yeteneği,
Soyut düşünme ile ilgili sorunlar,
Nesneleri yanlış yere koyma,
Duygu durum veya davranış değişiklikleri,
Kişilik değişiklikleri
İnsiyatif kaybı.
Yaş ve Cinsiyet Alzheimer, genellikle 60 yaşından sonra etkisini göstermeye başlar ve hastalık riski bu yaşla birlikte artar,65 yaşın üzerinde yaklaşık her 10 kişiden birinde;85 yaşın üzerinde ise yaklaşık her iki kişiden birinde görülmektedir.Daha genç insanlar da Alzheimer’e yakalanma riski altındadır.Alzheimer hastalığı kadınlarda ve erkeklerde hemen hemen aynı oranda görülür. 40-50 yaşlarında başlar, toplumun yaşlanma oranının artması ile görülme sıklığı artar.Alzheimer hastalığı bulaşıcı ve kalıtsal bir hastalık değildir,ancak düşük oranda genetik yatkınlık bağlantısı olabileceği düşünülüyor.
Semptomlar
Alzheimer hastasında hafıza kaybı, kişilik ve davranış değişiklikleri, düşünme ve yorumlamada bozulma, konuşurken doğru kelimeleri bulmada güçlük, bazı işleri doğru sırayla yapmada zorlanma gibi bulgular görülür. Bu bulgular zamanla daha da kötüleşir ama kötüleşmenin hızı hastadan hastaya farklılık gösterir. Ancak hastalık ilerledikçe günlük yaşamı sürdürmek giderek zorlaşır ve hasta zaman içinde tamamen başkalarına bağımlı hale gelir. Hastalığın belirtileri ve bulguları önceleri hafiftir ve genellikle normal yaşlanmayla ilgili olduğu sanılır. Hafif unutkanlık genellikle ilk belirtisidir. Hasta giderek daha da unutkanlaşır ve tanıdık nesnelerin isimlerini anımsamakta zorluk çekebilir. Hasta genellikle gittikçe artan sorunların farkında değildir, hatta bunu inkar edebilir. Zamanla bellek kaybı ile birlikte duygu durumunda ve davranışlarında değişiklikler olmaya başlar. Yargılama, konsantrasyon, konuşma ve fiziksel koordinasyon da etkilenir. Ve hasta en basit işleri bile yapamaz duruma gelir. Kişilik ve davranışlarda değişiklik olabilir. Kolay sinirlenme, depresyon, aşırı kuşkulanma ve yanlış inançlar görülebilir. Bazen de, aşırı sakin ya da saldırgan olabilirler.
Şüphe ve Suçlama: Hasta, hafıza ve yeteneklerindeki bozulma ve kendine duyduğu saygının giderek azalması nedeniyle çevresine karşı bazı şüpheler geliştirir. Bu şüpheler genellikle özel eşyalarının çalındığı ya da kendisine kötülük yapılmak istendiği şeklindedir. Hastanın bu tarz suçlamalarının arttığı dönemlerde güvenini kazanmak için sıcak, anlayışlı bir tavırla yaklaşılmalıdır. Suçlamaya karşı savunmaya geçmek, hastanın fikrinde ısrar etmesine yol açar.
Saldırganlık: Demanslı hasta zaman zaman hırçın ve saldırgan olabilir. Bu reaksiyon, kendisini güvenlikte hissetmemesi veya yeni sesler, olaylar ve insanlarla karşılaşması gibi birçok nedene bağlı olabilir. Hangi durumun nasıl bir tepkiye sebep olduğunu bilerek, benzer durumların oluşmasından kaçınılabilir. Yine de, böyle olaylar ortaya çıktığında, hastayı sakinleştirmek için en iyi yol, öncelikle kendinizi sakinleştirmek, yavaş hareketler ve güven verici bir ses tonuyla konuşmaktır.
Depresyon: Hastanın bağımsızlığını kaybetmesi ve yaşadığı başarısızlık hissi, genellikle içine kapanık olmasına yol açar. Hastanın depresyonunu kuvvetlendiren ya da kendini iyi hissetmesini sağlayan insanları veya olayları gözlemleyin. Hekiminiz bu konuda yardımcı olabilecek tedaviler önerebilir. Amaçsızca dolaşma: Hastanız çevrede amaçsızca dolaşabilir. Bu ihtiyacın sebepleri, hareketsiz kalamaması, karnının acıkması veya sadece tuvalete gitmek istemesi olabilir. Günlük egzersizler, dışa vurulamayan enerjinin sebep olduğu amaçsız dolaşmanın kontrol edilmesine yardımcı olabilir.
Hastaların bir kısmında hareketlerde bozulma olur. Hatta ileri dönemlerde sara krizine benzer nöbetler de görülebilir. Yukarıdaki bulgulara hastaların kendilerine bakabilme, kendi başlarına yaşayabilme yeterliliklerinde azalma eşlik eder ve ileri dönemlerde 24 saat bakım gerekli hale gelebilir. Hastalık daima ilerleyicidir. Fakat belirtilerin tipi, sıralanışı ve ağırlığı hastalar arasında farklılıklar gösterir. Etyoloji: ( Risk Faktörleri ) Kesin nedeni bilinmemektedir. Fakat kısaca, kalıtımsal olduğu, yavaş virüs enfeksiyonu, toksin veya travma sonucu olabileceği yönünde çalışmalar vardır.
Alzheimer’de ana risk faktörleri, yaş unsuru ve ailevi geçmiştir. Mümkün olabilecek diğer risk faktörleri de ciddi bir baş yarası ve düşük seviyede bir eğitimi içerir. Bilim adamları hastalığa neden olabilecek diğer faktörleri de görebilmek için çalışıyor. Hastalığa neden olabilecek bilinen faktörler aşağıdakileri içeriyor:
Genetik Faktörler: Bilim adamları Alzheimer’in sebeplerinin yarısından fazlasına genetik faktörlerin yol açtığına inanıyorlar. Örneğin, apolipoprotein E (ApoE) şeklinde adlandırılan bir protein, bu anlamda önemli sayılabilir. Kanda kolesterol taşımak görevine yardımcı olan ApoE her bireyde bulunr. Bununla birlikte ApoE’nin beyindeki asıl görevi, henüz tam olarak anlaşılamadı. ApoE’nin üç farklı şekli bulunuyor. İlk şekli bir insanı Alzheimer’den koruyacak, diğer şekli ise; hastalığın gelişimine daha elverişli hale getirebilecek özelliklere sahip görünüyor. Bilim adamları, hala ApoE ve onun Alzheimer hastalığındaki rolü hakkında daha fazla şey öğrenmeye ihtiyaç duyuyor. Genetik faktörler, hastalığın nedeni olmak için tek başına yeterli değildir. Kadın ve erkekte hastalığn gelişimini anlamak için bir insanın genetik tanımlaması ile diğer risk faktörleri birleştirilebilr.
Çevresel Faktörler: Bilim adamları Alzheimerli insanları beyin dokularında alüminyum, çinko gibi metallerin varlığını keşfettiler. Onlar, bu metallerin Alzheimer’in nedeni olup olmadığı ya da hastalığın sebeplerinden biri olarak beyinde oluşup oluşmadığı konusu üzerinde çalışıyorlar.
Virüsler: Bazı bilim adamları Alzheimer’e bir virüsün neden olabileceğini düşünüyorlar. Onlar, Alzheimerli insanların beyin dokularında bugüne dek görünmüş değişikliklerin nedeni olabilecek virüsleri araştırıyorlar.
Alzheimer, muhtemelen tek bir nedene bağlı olarak oluşmuyor. Her insan için farklı olan davranışların, birçok faktöre yol açtığını söylemek daha uygun olur.
Tedavi Başlangıçta önemsenmeyen belirtiler hastalığın teşhisini geciktirebilr ve bu durum ileri aşamalarda hastanın ve ona bakmakla yükümlü yakın çevresinin daha büyük bir sosyo-ekonomik yük altına girmesine neden olur Hastalığı iyileştirmek mümkün değildr .Fakat belirtileri kontrol altına alınabilir. Bu nedenle hastalığın tedavisi ve hastaya yaklaşım, bakım sağlayan birçok insanın katkısını gerektirir. Bunlar aile, sosyal servisler ve tıbbi destektir.
Alzheimer Tedavisinde yeni Gelişmeler Yeni bir araştırmaya göre, östrojen tedavisi, Alzheimer hastalığının ortaya çıkma riskini hayli azaltıyor. New York'ta tamamlanan çalışmada, menopoz sonrası on yıl veya daha uzun süre östrojen kullanan kadınlarda, diğerlerine göre, Alzheimer hastalığının yüzde 40 oranında daha az görüldüğü ortaya konmuştur.
Nedeni tam olarak bilinmeyen Alzheimer hastalığının riski anti-romatizmal ilaçlarla da yüzde 40-50 oranında azaltılıyor.
Yavaşlatıcı ve koruyucu tedavilerin uygulandığı Alzheimerin önlenmesi için aşı araştırmaları yürütülüyor. Son olarak açıklanan aşı ise umut verici. Aşının hayvanlarda etkili olduğu görülmüş. Ancak,insanlar üzerinde kullanılmasının yıllar alabileceği belki de hiç kullanılamayacağı söyleniyor.
Kaynak [değiştir]http://www.drcemkece.com/alzheimer.html
ALZHEİMER NEDİR?
Alzheimer hastalığı, zihinsel işlevlerde bozulmaya yol açan, ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Bu hastalıkta hafıza, konuşma, yön bulma, insanları tanıma gibi konularda sorunlar yaşanır, günlük işler yerine getirilemez ve davranış bozuklukları görülebilir.
Düşünce kontrolü, hafıza ve konuşma yetisi gibi bazı fonksiyonların yer aldığı beyin bölümünde, karmaşık mesajları milyonlarca sinir hücresi arasında taşıyan kimyasalların düzeyinin azalması ve sinir hücrelerinin yok olması ile, normal düşünme ve hafıza yetilerinin kaybolduğu, kronik ve ilerleyici bir hastalıktır.
Alzheimer adını, Alman bir doktor olan Dr. Alois Alzheimer’den almıştır. Dr. Alzheimer, olağandışı bir zihinsel hastalık sonucu yaşamını yitiren bir kadının, beyin dokularında birtakım değişiklikler meydana geldiğini farketmesinden sonra hastalığı ilk kez teşhis etmiştir.
Alzheimer hastalığı en yaygın olarak görülen demans yani bunama
nedenidir.
Alzheimer Hastalığı Kimlerde Ve Neden Oluşur? Alzheimer hastalığına, genellikle ileri yaşlarda rastlanır. 40 ve 50'li yaşlarda da görülmekle birlikte, 60 yaşın üzerindeki kişilerde daha fazla ortaya çıkar.Kadınlarda biraz daha fazla rastlanılmasının yanında, her iki cinsiyette de görülebilir. Hastalığın nedeni henüz tam olarak bilinmemekle beraber araştırmalarda ailesinde Alzheimer hastalığı bulunanlarda hastalık oluşma riskinin biraz daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak bu; ailesinde Alzheimer hastası bulunan herkesin Alzheimer hastası olacağı anlamına gelmez. Alzheimer hastalığı bulaşıcı değildir.
Alzheimer Hastalığı Ne Sıklıkla Görülmektedir? Alzheimer hastalığı 65 yaşın üzerindeki her 10-20 kişiden birinde görülürken, 85 yaşın üzerinde neredeyse iki kişiden birinde ortaya çıkmaktadır. Genel olarak yaşlılarda en sık karşılaşılan 4. hastalıktır. Günümüzde yaş ortalamasının yükselmesi nedeniyle çevremizdeki Alzheimer hastalarının sayısı da artmaktadır. Şu anda Türkiye'de yaklaşık 250 bin, tüm dünyada ise 20 milyon Alzheimer hastası olduğu tahmin edilmektedir.
Alzheimer Hastalığına Neler Sebep Olur? Günümüzde Alzheimer hastalığının sebepleri bilinmemektedir. Ancak, Alzheimer hastalığına sebebiyet vermeyen hususlar bellidir. Alzheimer hastalığı:
• Damar sertleşmesi yüzünden ortaya çıkmaz
• Beynin normalden az ya da fazla kullanılması yüzünden ortaya çıkmaz
• Cinsel yolla bulaşan hastalıklara bağlı değildir
• Enfeksiyon sonucu oluşmaz
• Yaşlılık yüzünden oluşmaz, yaşlanma sürecinin doğal bir parçası değildir
• Alüminyum ya da diğer metallere maruz kalınması yüzünden gelişmez.
Alzheimer Hastalığının Semptomları (Belirtileri ) Nelerdir?
Alzheimer hastalığı her insanı farklı biçimde etkiler. Etkisi büyük ölçüde kişinin hastalıktan önce nasıl olduğu ile ilgilidir, örneğin, kişilik, fiziksel durum ve yaşam biçimi gibi. Alzheimer hastalığının semptomları üç gelişim aşaması şeklinde en iyi akla girebilir: erken dönem , orta dönem ve geç dönem.
Alzheimer hastalığı olan herkes bütün bu semptomları göstermez ve bu semptomlar kişiden kişiye değişir. Bu aşamalar bakımı üstlenenlerin potansiyel problemlerin farkında olmaları ve gelecekte ihtiyaç duyulacak bakım gerekliliklerine hazırlanmaları açısından rehberlik edebilirler. Hiçbir hasta, hastalığın ilerleyişini bir diğer hasta ile aynı şekilde yaşamaz.
Bu semptomların bazıları aşamaların herhangi birinde ortaya çıkabilir, örneğin geç dönemde sıralanmış olan davranış değişiklikleri orta dönemde yaşanabilir. Aynı zamanda bakımı üstlenenler her dönemde kısa, aklı basında dönemler yaşanabileceğinin farkında olmalıdırlar.
Teşhis Neden Önemlidir?
Erken teşhis bakımı üstlenen kişinin hastalıkla başa çıkmak için daha hazırlıklı olması ve nelerle karşılaşacağını önceden bilmesi açısından önemlidir. Teşhis geleceği planlama yolunda atılan ilk adım sayılmaktadır.
Teşhis edebilmek için basit bir test bulunmamaktadır. Alzheimer hastalığının teşhisi, kişinin fiziksel ve mental durumunun muayenesinin yanı sıra, yakın bir akraba ya da arkadaşından kişinin geçmişinin incelenmesiyle konulur. Hafıza kaybına yol açabilecek diğer hastalıkları ya da koşulları dışarıda bırakmak çok önemlidir.
Alzheimer hastalığının teşhisi ancak beynin otopsiyle incelenmesi sonucunda kesinleştirilebilr.
Erken Dönem
Erken dönem, profesyoneller, akrabalar ve arkadaşlar tarafından genellikle gözden kaçırılır ve yanlış bir şekilde "yaşlılık" ya da yaşlanmanın normal bir parçası gibi adlandırılır. Hastalığın ilk başlangıcı sinsi olduğu için başladığı kesin tarihi belirlemek zordur. Kişi:
• Konuşmayla ilgili zorluk çekebilir
• Önemli hafıza kayıpları -özellikte kısa dönemli- sergileyebilir
• Zamanı şaşırabilir
• Tanıdığı yerlerde kaybolabilir
• Karar vermede güçlükler yaşayabilir
• İnisiyatif ve motivasyon eksikliği gösterebilir
• Depresyon ve sinirlilik belirtileri gösterebilir
• Hobi ve aktivitelerine ilgisini kaybedebilir
Orta Dönem Hastalık ilerledikçe, problemler daha belirgin ve kısıtlayıcı olmaya başlar. AH olan kişi günlük yaşamında zorluklar çekebilir ve;
• Çok unutkan olabilir- özellikle yakın zamanda yaşanmış olayları ve kişilerin isimlerini hatırlamada
• Kendi basına sorunsuz bir şekilde yaşayamaz hale getir
• Yemek pişiremez, temizlik ya da alışveriş yapamaz
• Son derece bağımlı hale gelebilir
• Giyinme ve kişisel hijyen açısından örneğin; tuvalet, yıkanma gibi yardıma ihtiyaç duyabilir.
• Giderek artan konuşma zorluğu çeker
• Dolaşma zorlukları ve diğer davranışsal anormallikleri gösterir
• Evde ve topluluk içinde kaybolur
• Halüsinasyonlar olabilir
Geç Dönem Bu, tamamen bağımlılık ve hareketsizlik dönemidir. Hafıza sorunları oldukça ciddidir ve hastalığın fiziksel yanı gittikçe göze çarpar hale gelir.
Kişi;
• Yemek yemede zorluklar yaşayabilir
• Akrabalarını, arkadaşlarını ve alışıldık nesneleri tanımayabilir
• Olayları anlama ve yorumlama güçlüğü çekebilir
• Ev çevresinde yolunu bulamayabilir
• Yürüme zorluğu çekebilir
• Mesane ve bağırsak sorunları yaşayabilir
• Toplum içinde uygun olmayan davranışlar gösterebilir
• Tekerlekli sandalye ya da yatağa bağımlı hale gelebilir.
Alzheimer Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir? Alzheimer hastalığı konusundaki bilgilerimiz gün geçtikçe artmaktadır. Hastalık tam olarak iyileştirilemese de son yıllarda geliştirilen ilaçlarla hastalığın belirtilerini kısmen gidermek ve hastalığın ilerleyişini yavaşlatmak mümkün olabilmktedir. Hayal görmeler ve davranış bozuklukları da ilaç tedavisiyle büyük ölçüde kontrol altına alınabilmektedir. Tedaviye mümkün olduğu kadar erken dönemde başlanılması hastalığın ilerleme hızını ve hasta yakınları üzerindeki yükünü azaltırken, hastanın yaşam kalitesini artırmaya da yardımcı olur. Son zamanlarda yapılan çalışmalar gerek tedavi gerekse hastalığın önlenmesinde yeni ufuklar açabilecek gelişmelerin habercisi niteliğindedir.
Alzheimer Hastalığı Hasta Yakınlarına Nasıl Bir Yük Getirir? Alzheimer hastalığı hem ileri yaşlarda ortaya çıkması hem de ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle özenli ve sürekli bakım yapılmasını gerektirir. Zaman içinde hastanın yatağa bağımlı hale gelmesiyle sonuçlanan bu hastalık, ev içindeki düzenin, iş saatlerinin ve sosyal ilişkilerin tekrar ayarlanması gerekebilirliğiyle hasta yakınlarına önemli bir sorumluluk ve bakım yükü getirir. Bu durum, giderek artan gözetim zorunluluğuyla birlikte, hasta yakınları için hem sosyal, hem de ekonomik açıdan çok yıpratıcı olabilir.
Hasta bakımı bedensel ve ruhsal yorgunluğa neden olabilir. Ayrıca, bu hastaların eskisine göre çok değişmiş olmaları, artık sevgi ve ilgiye gerek duymadıkları anlamına gelmez. Bakımı üstlenen kişilere düşen en önemli görev, hastayı sevgi ve ilgiden yoksun bırakmamaktır. İyi bakım, ev içindeki huzurun korunmasını, tehlikelerin önüne geçilmesini ve hastanın ruh sağlığının korunmasını sağlayacaktır. Bu nedenle, Alzheimer hastasına yardımcı olmak, sabırlı, bilgili ve anlayışlı olmayı şart kılar. Alzheimer hastalığı ile mücadele etmenin en iyi yöntemi, hastalığı tanımak ve birlikte yaşamayı öğrenmektir
Düşünce kontrolü, hafıza ve konuşma yetisi gibi bazı fonksiyonların yer aldığı beyin bölümünde, karmaşık mesajları milyonlarca sinir hücresi arasında taşıyan kimyasalların düzeyinin azalması ve sinir hücrelerinin yok olması ile, normal düşünme ve hafıza yetilerinin kaybolduğu, kronik ve ilerleyici bir hastalıktır.
Alzheimer adını, Alman bir doktor olan Dr. Alois Alzheimer’den almıştır. Dr. Alzheimer, olağandışı bir zihinsel hastalık sonucu yaşamını yitiren bir kadının, beyin dokularında birtakım değişiklikler meydana geldiğini farketmesinden sonra hastalığı ilk kez teşhis etmiştir.
Alzheimer hastalığı en yaygın olarak görülen demans yani bunama
nedenidir.
Alzheimer Hastalığı Kimlerde Ve Neden Oluşur? Alzheimer hastalığına, genellikle ileri yaşlarda rastlanır. 40 ve 50'li yaşlarda da görülmekle birlikte, 60 yaşın üzerindeki kişilerde daha fazla ortaya çıkar.Kadınlarda biraz daha fazla rastlanılmasının yanında, her iki cinsiyette de görülebilir. Hastalığın nedeni henüz tam olarak bilinmemekle beraber araştırmalarda ailesinde Alzheimer hastalığı bulunanlarda hastalık oluşma riskinin biraz daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak bu; ailesinde Alzheimer hastası bulunan herkesin Alzheimer hastası olacağı anlamına gelmez. Alzheimer hastalığı bulaşıcı değildir.
Alzheimer Hastalığı Ne Sıklıkla Görülmektedir? Alzheimer hastalığı 65 yaşın üzerindeki her 10-20 kişiden birinde görülürken, 85 yaşın üzerinde neredeyse iki kişiden birinde ortaya çıkmaktadır. Genel olarak yaşlılarda en sık karşılaşılan 4. hastalıktır. Günümüzde yaş ortalamasının yükselmesi nedeniyle çevremizdeki Alzheimer hastalarının sayısı da artmaktadır. Şu anda Türkiye'de yaklaşık 250 bin, tüm dünyada ise 20 milyon Alzheimer hastası olduğu tahmin edilmektedir.
Alzheimer Hastalığına Neler Sebep Olur? Günümüzde Alzheimer hastalığının sebepleri bilinmemektedir. Ancak, Alzheimer hastalığına sebebiyet vermeyen hususlar bellidir. Alzheimer hastalığı:
• Damar sertleşmesi yüzünden ortaya çıkmaz
• Beynin normalden az ya da fazla kullanılması yüzünden ortaya çıkmaz
• Cinsel yolla bulaşan hastalıklara bağlı değildir
• Enfeksiyon sonucu oluşmaz
• Yaşlılık yüzünden oluşmaz, yaşlanma sürecinin doğal bir parçası değildir
• Alüminyum ya da diğer metallere maruz kalınması yüzünden gelişmez.
Alzheimer Hastalığının Semptomları (Belirtileri ) Nelerdir?
Alzheimer hastalığı her insanı farklı biçimde etkiler. Etkisi büyük ölçüde kişinin hastalıktan önce nasıl olduğu ile ilgilidir, örneğin, kişilik, fiziksel durum ve yaşam biçimi gibi. Alzheimer hastalığının semptomları üç gelişim aşaması şeklinde en iyi akla girebilir: erken dönem , orta dönem ve geç dönem.
Alzheimer hastalığı olan herkes bütün bu semptomları göstermez ve bu semptomlar kişiden kişiye değişir. Bu aşamalar bakımı üstlenenlerin potansiyel problemlerin farkında olmaları ve gelecekte ihtiyaç duyulacak bakım gerekliliklerine hazırlanmaları açısından rehberlik edebilirler. Hiçbir hasta, hastalığın ilerleyişini bir diğer hasta ile aynı şekilde yaşamaz.
Bu semptomların bazıları aşamaların herhangi birinde ortaya çıkabilir, örneğin geç dönemde sıralanmış olan davranış değişiklikleri orta dönemde yaşanabilir. Aynı zamanda bakımı üstlenenler her dönemde kısa, aklı basında dönemler yaşanabileceğinin farkında olmalıdırlar.
Teşhis Neden Önemlidir?
Erken teşhis bakımı üstlenen kişinin hastalıkla başa çıkmak için daha hazırlıklı olması ve nelerle karşılaşacağını önceden bilmesi açısından önemlidir. Teşhis geleceği planlama yolunda atılan ilk adım sayılmaktadır.
Teşhis edebilmek için basit bir test bulunmamaktadır. Alzheimer hastalığının teşhisi, kişinin fiziksel ve mental durumunun muayenesinin yanı sıra, yakın bir akraba ya da arkadaşından kişinin geçmişinin incelenmesiyle konulur. Hafıza kaybına yol açabilecek diğer hastalıkları ya da koşulları dışarıda bırakmak çok önemlidir.
Alzheimer hastalığının teşhisi ancak beynin otopsiyle incelenmesi sonucunda kesinleştirilebilr.
Erken Dönem
Erken dönem, profesyoneller, akrabalar ve arkadaşlar tarafından genellikle gözden kaçırılır ve yanlış bir şekilde "yaşlılık" ya da yaşlanmanın normal bir parçası gibi adlandırılır. Hastalığın ilk başlangıcı sinsi olduğu için başladığı kesin tarihi belirlemek zordur. Kişi:
• Konuşmayla ilgili zorluk çekebilir
• Önemli hafıza kayıpları -özellikte kısa dönemli- sergileyebilir
• Zamanı şaşırabilir
• Tanıdığı yerlerde kaybolabilir
• Karar vermede güçlükler yaşayabilir
• İnisiyatif ve motivasyon eksikliği gösterebilir
• Depresyon ve sinirlilik belirtileri gösterebilir
• Hobi ve aktivitelerine ilgisini kaybedebilir
Orta Dönem Hastalık ilerledikçe, problemler daha belirgin ve kısıtlayıcı olmaya başlar. AH olan kişi günlük yaşamında zorluklar çekebilir ve;
• Çok unutkan olabilir- özellikle yakın zamanda yaşanmış olayları ve kişilerin isimlerini hatırlamada
• Kendi basına sorunsuz bir şekilde yaşayamaz hale getir
• Yemek pişiremez, temizlik ya da alışveriş yapamaz
• Son derece bağımlı hale gelebilir
• Giyinme ve kişisel hijyen açısından örneğin; tuvalet, yıkanma gibi yardıma ihtiyaç duyabilir.
• Giderek artan konuşma zorluğu çeker
• Dolaşma zorlukları ve diğer davranışsal anormallikleri gösterir
• Evde ve topluluk içinde kaybolur
• Halüsinasyonlar olabilir
Geç Dönem Bu, tamamen bağımlılık ve hareketsizlik dönemidir. Hafıza sorunları oldukça ciddidir ve hastalığın fiziksel yanı gittikçe göze çarpar hale gelir.
Kişi;
• Yemek yemede zorluklar yaşayabilir
• Akrabalarını, arkadaşlarını ve alışıldık nesneleri tanımayabilir
• Olayları anlama ve yorumlama güçlüğü çekebilir
• Ev çevresinde yolunu bulamayabilir
• Yürüme zorluğu çekebilir
• Mesane ve bağırsak sorunları yaşayabilir
• Toplum içinde uygun olmayan davranışlar gösterebilir
• Tekerlekli sandalye ya da yatağa bağımlı hale gelebilir.
Alzheimer Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir? Alzheimer hastalığı konusundaki bilgilerimiz gün geçtikçe artmaktadır. Hastalık tam olarak iyileştirilemese de son yıllarda geliştirilen ilaçlarla hastalığın belirtilerini kısmen gidermek ve hastalığın ilerleyişini yavaşlatmak mümkün olabilmktedir. Hayal görmeler ve davranış bozuklukları da ilaç tedavisiyle büyük ölçüde kontrol altına alınabilmektedir. Tedaviye mümkün olduğu kadar erken dönemde başlanılması hastalığın ilerleme hızını ve hasta yakınları üzerindeki yükünü azaltırken, hastanın yaşam kalitesini artırmaya da yardımcı olur. Son zamanlarda yapılan çalışmalar gerek tedavi gerekse hastalığın önlenmesinde yeni ufuklar açabilecek gelişmelerin habercisi niteliğindedir.
Alzheimer Hastalığı Hasta Yakınlarına Nasıl Bir Yük Getirir? Alzheimer hastalığı hem ileri yaşlarda ortaya çıkması hem de ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle özenli ve sürekli bakım yapılmasını gerektirir. Zaman içinde hastanın yatağa bağımlı hale gelmesiyle sonuçlanan bu hastalık, ev içindeki düzenin, iş saatlerinin ve sosyal ilişkilerin tekrar ayarlanması gerekebilirliğiyle hasta yakınlarına önemli bir sorumluluk ve bakım yükü getirir. Bu durum, giderek artan gözetim zorunluluğuyla birlikte, hasta yakınları için hem sosyal, hem de ekonomik açıdan çok yıpratıcı olabilir.
Hasta bakımı bedensel ve ruhsal yorgunluğa neden olabilir. Ayrıca, bu hastaların eskisine göre çok değişmiş olmaları, artık sevgi ve ilgiye gerek duymadıkları anlamına gelmez. Bakımı üstlenen kişilere düşen en önemli görev, hastayı sevgi ve ilgiden yoksun bırakmamaktır. İyi bakım, ev içindeki huzurun korunmasını, tehlikelerin önüne geçilmesini ve hastanın ruh sağlığının korunmasını sağlayacaktır. Bu nedenle, Alzheimer hastasına yardımcı olmak, sabırlı, bilgili ve anlayışlı olmayı şart kılar. Alzheimer hastalığı ile mücadele etmenin en iyi yöntemi, hastalığı tanımak ve birlikte yaşamayı öğrenmektir
TİROGLOBULİN (Tg)
KLİNİK KULLANIMI :
Tiroid bezi tarafından sentez edilen bir glikoproteindir.Tiroid
foliküllerine özgüldür. Tiroid kanserlerinde veya tiroiditte kandaki
seviyesi artar. Bu yüzden tiroid kanserli hastaların takibinde
kullanılır. Papiller, Folliküler, Hurthle hücreli karsinomalı hastaların
postoperatif takibinde, Hipertiroidizmin endojen nedenlerini eksojen
tiroid hormonu alımından (iatrojenik veya factitious) ayırt etmede,
Hipotiroidili çocuklarda herhangi bir fonksiyonel tiroid dokusu
bulunup bulunmadığını saptamada kullanılır.
Referans değerler
< 55 ng/mL
İnterfere edici faktörler
-Atiroidik hastada tiroglobulin değerleri > 5 ng/ml’den yüksekse
genel olarak tümörün yeniden oluşumu ile karekterizedir.
-I131 scan ile gösterilebilen küçük tiroidal kalıntılı hastalarda TG
yükselmeyebilir.
Yükseldiği durumlar
-Folliküler ve papiller tiroid karsinomları,
-Hipertiroidizm,
-Graves hastalığı,
-Toksik nodüler guatr,
-Troiditid(subakut ve lenfositik [hashimato]) tiroglobulin düzeyi
artar.
Bu hastalarda tedavisi ile tiroglobulin düzeyi düşerken, metastaz
oluşumu ile yine artış gösterir. Hem iyi huylu tiroid nodülleri hem de
malign tiroid kanserleri serum tiroglobilin artışına neden olurlar.
12 Haziran 2011 Pazar
ÖLDÜRÜCÜ BESİNLER
Ölüme yol açan besinler
Meyve ve sebze yerken ölüm tehlikelerini unutmayın. Bir çok meyve ve sebze ölüme yol açabiliyor.1- Meyve çekirdekleri
Şeftali, kayısı, elma, erik ve daha birçok meyvenin çekirdeği, çok tüketildiği takdirde tehlike yaratabilmektedir.
Neden zehirlidir? İçinde bulundurduğu siyanid yüzünden, 15 kayısı çekirdeği bir çocuğun ölmesine neden olabilir.
2- Balon balığıJapon mutfağının vazgeçilmezlerinden olan balon balığı, iyi temizlenmediği takdirde öldürücüdür.
Neden zehirlidir? Karaciğeri, bağırsakları, derisi ve dikenleri tetrodotoksin içerir ve deniz aleminin en zehirlisidir.
3- Mantar ve küfZehirli mantarlar dışında, küflenmiş tahılların tüketilmesi de hayati risk oluşturabilir.
Neden zehirlidir? Bahsi geçen besinlerde oluşan mikotoksinler, bağışıklık sistemini çökertir ve ölüme sebebiyet verir.
4- HistaminBozulan yemeklerin, özellikle balıkların üzerinde oluşan histamin, insanı ölümle sonuçlanabilecek durumlara sürükler.
Neden zehirlidir? Histamin, bozuk etlerle geldiğinde öldürücü olur.
ANTİOKSİDAN İÇEREN BESİNLER
Yediğimiz bitkilerden çoğu antioksidan özelliğiyle bizi serbest radikallerden ve bunların zararlarından korur.
Ginkgo Biloba: Hafızayı ve konsantrasyon yeteneğini güçlendirmeye yardımcı olur. Yorgunluğu, baş dönmesini ve kulak çınlamasını azaltan özellikleri vardır.
Sarımsak: Antioksidan olan organosülfür bileşikleri, gallik asit içerir. Virüs ve bakteri enfeksiyonlarından korur, hazımsızlığı önler. Üst solunum yolu hastalıklarında akciğerlerdeki ve bronşlardaki mukusu inceltir. İdrar söktürücü özelliği de vardır. Tansiyonu dengeler. Total kolesterolü düşürür. Kan pıhtılaşmasını azaltıcı özellik taşır. Her gün 1-2 diş sarımsak bağışıklığı güçlendirmeye yardımcı olabilir.
Ginseng: Uyarıcı etkisi vardır. Afrodizyak olarak kullanılabilir, zihinsel ve fiziksel iyi hali artırabilir. Menopoz şikayetlerine iyi gelmektedir.
Üzüm çekirdeği ekstresi: Damar sertliğini, serbest radikallerin zararlarını önler, kan dolaşımını artırır. İltihap giderici etkisi vardır. Yara iyileşmesini hızlandırır.
Soya fasulyesi: İçinde genistein, daidzein denilen güçlü antioksidan olan isoflavonlar vardır. Fasulyesi, filizi, sütü, unu, eti ve kıyması vardır. Soya fasulyesindeki fitoöstrojenler, menopoz sıkıntılarının ve semptomlarının hafifletilmesinde yardımcı olabilir.
Çay: İçerisinde kateşinler ve kuarsetin adı verilen çok güçlü antioksidanlar vardır. Bir bardak yeşil çayda 375 miligram, bir bardak siyah çayda 210 miligram kateşin bulunur. Çayın konsantrasyonu artırıcı etkisi vardır. Kalp ve damar sistemi hastalıklarını önlemede yararları bulunmaktadır.
Soğan, kereviz, pırasa, lahanagiller: Bunlarda da çeşitli antioksidan polifenoller bulunur. Kansere karşı koruyucu etkileri vardır. Kanserojen nitrozaminlerin oluşumunu engellerler.
Yaban mersini, çilek, ahududu, böğürtlen: Güçlü bir antioksidan olan antosiyanin ve flavonoidleri içerirler. İnflamasyonlara karşı koruyucu olup, lutein içerikleriyle katarakt ve retinopati gibi gözle ilgili hastalıkların tedavisinde yardımcı olarak kullanılırlar.
Domates, kayısı, greyfut, karpuz: Çok güçlü bir antioksidan olan likopen bakımından zengindirler. Likopen meme, prostat kanseri gibi bazı kanser türlerinin riskini azaltır. Kalp-damar sistemi hastalıklarına karşı koruyucudur.
Turunçgiller: Limonen, fenolik asid gibi antioksidanları içerirler. Deri, meme ve akciğer kanserleri başta olmak üzere kanser riskini azaltırlar. C vitamini kaynağı olduklarından cildin elastikiyetini korurlar. Vücutta, demir gibi bazı besin öğelerinin emilimini artırırlar.
Yabani enginar: Silmarin denilen bir kimyasal bileşik içerir. Karaciğer hücrelerini hasardan korur. Safra üretimini ve bunun bağırsağa akışını artırır. Kronik inflamatuar hepatitlerde (karaciğer iltihabı) ve karaciğer yağlanmasında tedaviye yardımcı olarak kullanılabilir
Ginkgo Biloba: Hafızayı ve konsantrasyon yeteneğini güçlendirmeye yardımcı olur. Yorgunluğu, baş dönmesini ve kulak çınlamasını azaltan özellikleri vardır.
Sarımsak: Antioksidan olan organosülfür bileşikleri, gallik asit içerir. Virüs ve bakteri enfeksiyonlarından korur, hazımsızlığı önler. Üst solunum yolu hastalıklarında akciğerlerdeki ve bronşlardaki mukusu inceltir. İdrar söktürücü özelliği de vardır. Tansiyonu dengeler. Total kolesterolü düşürür. Kan pıhtılaşmasını azaltıcı özellik taşır. Her gün 1-2 diş sarımsak bağışıklığı güçlendirmeye yardımcı olabilir.
Ginseng: Uyarıcı etkisi vardır. Afrodizyak olarak kullanılabilir, zihinsel ve fiziksel iyi hali artırabilir. Menopoz şikayetlerine iyi gelmektedir.
Üzüm çekirdeği ekstresi: Damar sertliğini, serbest radikallerin zararlarını önler, kan dolaşımını artırır. İltihap giderici etkisi vardır. Yara iyileşmesini hızlandırır.
Soya fasulyesi: İçinde genistein, daidzein denilen güçlü antioksidan olan isoflavonlar vardır. Fasulyesi, filizi, sütü, unu, eti ve kıyması vardır. Soya fasulyesindeki fitoöstrojenler, menopoz sıkıntılarının ve semptomlarının hafifletilmesinde yardımcı olabilir.
Çay: İçerisinde kateşinler ve kuarsetin adı verilen çok güçlü antioksidanlar vardır. Bir bardak yeşil çayda 375 miligram, bir bardak siyah çayda 210 miligram kateşin bulunur. Çayın konsantrasyonu artırıcı etkisi vardır. Kalp ve damar sistemi hastalıklarını önlemede yararları bulunmaktadır.
Soğan, kereviz, pırasa, lahanagiller: Bunlarda da çeşitli antioksidan polifenoller bulunur. Kansere karşı koruyucu etkileri vardır. Kanserojen nitrozaminlerin oluşumunu engellerler.
Yaban mersini, çilek, ahududu, böğürtlen: Güçlü bir antioksidan olan antosiyanin ve flavonoidleri içerirler. İnflamasyonlara karşı koruyucu olup, lutein içerikleriyle katarakt ve retinopati gibi gözle ilgili hastalıkların tedavisinde yardımcı olarak kullanılırlar.
Domates, kayısı, greyfut, karpuz: Çok güçlü bir antioksidan olan likopen bakımından zengindirler. Likopen meme, prostat kanseri gibi bazı kanser türlerinin riskini azaltır. Kalp-damar sistemi hastalıklarına karşı koruyucudur.
Turunçgiller: Limonen, fenolik asid gibi antioksidanları içerirler. Deri, meme ve akciğer kanserleri başta olmak üzere kanser riskini azaltırlar. C vitamini kaynağı olduklarından cildin elastikiyetini korurlar. Vücutta, demir gibi bazı besin öğelerinin emilimini artırırlar.
Yabani enginar: Silmarin denilen bir kimyasal bileşik içerir. Karaciğer hücrelerini hasardan korur. Safra üretimini ve bunun bağırsağa akışını artırır. Kronik inflamatuar hepatitlerde (karaciğer iltihabı) ve karaciğer yağlanmasında tedaviye yardımcı olarak kullanılabilir
Sistit Nedir? Belirtileri Nelerdir?
Sistit; mesanenin yani idrar kesesinin
iltihaplanması adına verilen hastalıktır. Anatomik olarak erkeklerden farklı olmaları nedeniyle kadınlarda daha sık görülen sistit, ihmal edildiği takdirde kronikleşebilir ve üriner sistemde (mesane ve böbreklerde) kalıcı hasara neden olabilmektedir.
Bakteriyel sistitler genellikle 20-40 yaşları arasındaki genç kadınlarda daha sık görülür. Her 5 kadından biri yaşamının herhangi bir döneminde en az bir kez sistit geçiriyor. Kadınlarda sistitin daha fazla görülmesinin en sık sebebi üretranın daha kısa olmasıdır. Sistitin en sık görülen etkeni, vakalarının yüzde 85′inden sorumlu olan Koli basilidir. Normalde bu bakteriler kalın barsakta bol miktarda bulunurlar. Bazı risk faktörlerinin varlığında bu bakteriler mesaneye ulaşarak sistite neden olurlar.
Sistite neden olan risk faktörleri:
” Kötü genital temizlik
” İdrar akımının engellendiği durumlar (üriner sistemde taş, tümör veya sonda gibi yabancı cisim bulunması)
” Nörolojik olarak mesanenin boşalamaması
” Şeker hastalığı
” Hamilelik
” Yaşlılık
” Düzensiz cinsel ilişki ( sistit yeni evlilerde daha sık görülür ki, buna ‘balayı sistiti’ denir )
” Menopoz dönemi
” Erkeklerde prostat ve üretra hastalıkları
Sistitin belirtileri nelerdir?
” Dizüri(idrar yaparken yanma, sızı, ağrı)
” Pollaküri (sık idrara çıkma) ve az idrar yapma
” Acil idrar yapma hissi
” Tam boşalamama hissi
” Kötü kokulu ve bulanık idrar
” Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı duyulması)
” Kasıklarda ve göbek altında ağrı olması
” Hematüri (idrarda kan olması)
Belirtisi:
Sistitin tanısında en önemli bulgu anamnezdir. Hastaların çoğunda yukarıda bahsedilen şikayetlerden birçoğu vardır. Bu şikayetlerle gelen bir hastaya ilk yapılacak tetkik, idrarın mikroskobik incelenmesidir. Sistitli bir hastanın idrarında alyuvarlar, akyuvarlar ve bakteriler görülmelidir. Enfeksiyona neden olan bakteriyi tanımlayabilmek için de idrar kültürü gerekebilir. Sistite sebep olan birincil bir hastalık düşünülüyorsa hastaya üriner ultrason, İVP (ilaçlı böbrek filmi) ve sistiskopi (ışıklı bir aletle mesaneye bakma işlemi) de yapılabilir. Sistit ve altta yatan neden tedavi edilmezse, kronikleşebilir ve hastayı zayıf ve bitkin bırakabilir.
Tedavisi:
Bakteriyel bir hastalık olduğundan dolayı tedavide antibiyotikler kullanılmalıdır. Kültür sonuçları çıkana kadar tedaviye gram negatif basillere etkili ilaçlarla başlanmalıdır. Daha sonra tedavi kültüre göre düzenlenir.
Sistitten korunmak için…
Günlük su alımı en az 2 litre olmalıdır. Su bakterilerin mesaneye tutunmasını engeller ve dışarı atılmasını sağlar.
” Kahve, koyu çay, alkol gibi içecekler ve acılı baharatlı yiyecekler en aza indirilmelidir. Bunların mesane üzerine uyarıcı etkileri vardır.
” Mümkün olabildiği kadar sık idrara çıkılmalıdır. İdrarı tutmak mesanedeki bakterilerin mesane duvarına yapışmasını ve enfeksiyon oluşmasını kolaylaştırır.
” Tuvaletten sonraki temizlik doğru olmalıdır. Temizlik önden arkaya doğru yapılmalıdır. Böylece bakterileri idrar kanalına doğru taşımamış olursunuz. Sadece kağıtla silinmek yeterli değildir. Anal bölge mutlaka bol suyla yıkanmalıdır. Ancak aşırı hijyen takıntısı normal vajinal florayı bozabileceğinden dikkatli olunmalıdır.
” Vajinal deodorant, parfümlü sabun, pudra kullanımı idrar kanalını tahriş edebileceğinden dolayı bu tür ürünler kullanılmamalıdır.
” İç çamaşır tercihi doğru yapılmalıdır. Sıkı, dar pantolonlar ve naylonlu iç çamaşırları giymeyin. Bahsedilen giysiler genital bölgenin nemlilik oranını artırarak bakterilerin üremesini kolaylaştırır.
” Pamuklu iç çamaşırlar tercih edilmeli ve her gün değiştirilmelidir.
” Cinsel ilişkiden sonraki erken dönemde idrara çıkılmalıdır. Bu durum bakterilerin yayılmasını önlemektedir.
” Menopoz sonrası dönemde östrojen kremleri kullanılmalıdır.
” Özellikle yaz aylarında havuz sistitine dikkat edilmelidir. Kalabalık ve kirli havuzlara girmekten kaçınmak faydalı olacaktır.
Op. Dr. Erdal Alkan
Memorial Hastanesi Üroloji Bölümü

Bakteriyel sistitler genellikle 20-40 yaşları arasındaki genç kadınlarda daha sık görülür. Her 5 kadından biri yaşamının herhangi bir döneminde en az bir kez sistit geçiriyor. Kadınlarda sistitin daha fazla görülmesinin en sık sebebi üretranın daha kısa olmasıdır. Sistitin en sık görülen etkeni, vakalarının yüzde 85′inden sorumlu olan Koli basilidir. Normalde bu bakteriler kalın barsakta bol miktarda bulunurlar. Bazı risk faktörlerinin varlığında bu bakteriler mesaneye ulaşarak sistite neden olurlar.
Sistite neden olan risk faktörleri:
” Kötü genital temizlik
” İdrar akımının engellendiği durumlar (üriner sistemde taş, tümör veya sonda gibi yabancı cisim bulunması)
” Nörolojik olarak mesanenin boşalamaması
” Şeker hastalığı
” Hamilelik
” Yaşlılık
” Düzensiz cinsel ilişki ( sistit yeni evlilerde daha sık görülür ki, buna ‘balayı sistiti’ denir )
” Menopoz dönemi
” Erkeklerde prostat ve üretra hastalıkları
Sistitin belirtileri nelerdir?
” Dizüri(idrar yaparken yanma, sızı, ağrı)
” Pollaküri (sık idrara çıkma) ve az idrar yapma
” Acil idrar yapma hissi
” Tam boşalamama hissi
” Kötü kokulu ve bulanık idrar
” Disparoni (cinsel ilişki sırasında ağrı duyulması)
” Kasıklarda ve göbek altında ağrı olması
” Hematüri (idrarda kan olması)
Belirtisi:
Sistitin tanısında en önemli bulgu anamnezdir. Hastaların çoğunda yukarıda bahsedilen şikayetlerden birçoğu vardır. Bu şikayetlerle gelen bir hastaya ilk yapılacak tetkik, idrarın mikroskobik incelenmesidir. Sistitli bir hastanın idrarında alyuvarlar, akyuvarlar ve bakteriler görülmelidir. Enfeksiyona neden olan bakteriyi tanımlayabilmek için de idrar kültürü gerekebilir. Sistite sebep olan birincil bir hastalık düşünülüyorsa hastaya üriner ultrason, İVP (ilaçlı böbrek filmi) ve sistiskopi (ışıklı bir aletle mesaneye bakma işlemi) de yapılabilir. Sistit ve altta yatan neden tedavi edilmezse, kronikleşebilir ve hastayı zayıf ve bitkin bırakabilir.
Tedavisi:
Bakteriyel bir hastalık olduğundan dolayı tedavide antibiyotikler kullanılmalıdır. Kültür sonuçları çıkana kadar tedaviye gram negatif basillere etkili ilaçlarla başlanmalıdır. Daha sonra tedavi kültüre göre düzenlenir.
Sistitten korunmak için…
Günlük su alımı en az 2 litre olmalıdır. Su bakterilerin mesaneye tutunmasını engeller ve dışarı atılmasını sağlar.
” Kahve, koyu çay, alkol gibi içecekler ve acılı baharatlı yiyecekler en aza indirilmelidir. Bunların mesane üzerine uyarıcı etkileri vardır.
” Mümkün olabildiği kadar sık idrara çıkılmalıdır. İdrarı tutmak mesanedeki bakterilerin mesane duvarına yapışmasını ve enfeksiyon oluşmasını kolaylaştırır.
” Tuvaletten sonraki temizlik doğru olmalıdır. Temizlik önden arkaya doğru yapılmalıdır. Böylece bakterileri idrar kanalına doğru taşımamış olursunuz. Sadece kağıtla silinmek yeterli değildir. Anal bölge mutlaka bol suyla yıkanmalıdır. Ancak aşırı hijyen takıntısı normal vajinal florayı bozabileceğinden dikkatli olunmalıdır.
” Vajinal deodorant, parfümlü sabun, pudra kullanımı idrar kanalını tahriş edebileceğinden dolayı bu tür ürünler kullanılmamalıdır.
” İç çamaşır tercihi doğru yapılmalıdır. Sıkı, dar pantolonlar ve naylonlu iç çamaşırları giymeyin. Bahsedilen giysiler genital bölgenin nemlilik oranını artırarak bakterilerin üremesini kolaylaştırır.
” Pamuklu iç çamaşırlar tercih edilmeli ve her gün değiştirilmelidir.
” Cinsel ilişkiden sonraki erken dönemde idrara çıkılmalıdır. Bu durum bakterilerin yayılmasını önlemektedir.
” Menopoz sonrası dönemde östrojen kremleri kullanılmalıdır.
” Özellikle yaz aylarında havuz sistitine dikkat edilmelidir. Kalabalık ve kirli havuzlara girmekten kaçınmak faydalı olacaktır.
Op. Dr. Erdal Alkan
Memorial Hastanesi Üroloji Bölümü
BROKOLİ CACIĞI
MALZEMELER:
1 su bardağı süzme yoğurt
2 diş sarımsak
1 su barsağı su( isteğe bağlı az ya da çok olabilir)
1 çay kaşığı tuz
1 su barrdağı brokoli (çiçekleri tane halinde getirilmiş)
YAPILIŞI:
Yoğurdu su yardımıyla güzelce ezin. Sarımsağı ayıklayıp tuz ile birlikte dövün. yoğurt ile birlikte karıştırıp brokolikeri ilave edin. Üzerine de zeytinyağı gezdirin.
Afiyet olsun.
1 su bardağı süzme yoğurt
2 diş sarımsak
1 su barsağı su( isteğe bağlı az ya da çok olabilir)
1 çay kaşığı tuz
1 su barrdağı brokoli (çiçekleri tane halinde getirilmiş)
YAPILIŞI:
Yoğurdu su yardımıyla güzelce ezin. Sarımsağı ayıklayıp tuz ile birlikte dövün. yoğurt ile birlikte karıştırıp brokolikeri ilave edin. Üzerine de zeytinyağı gezdirin.
Afiyet olsun.
10 Haziran 2011 Cuma
ONLİNE ELEKTRO GİTAR ÇAL
downtownopenair.noisegames.com/
adresini tıklayıp keyifi zaman geçirebilirsiniz.
DENEMESİ BEDAVA :))
adresini tıklayıp keyifi zaman geçirebilirsiniz.
DENEMESİ BEDAVA :))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)