:))

LÜTFEN DESTEK OLUN !

27 Ağustos 2011 Cumartesi

UYKU !

HEPİMİZ BİLİYORUZ Kİ ÇOK ÖNEMLİ !

NE ARAŞTIRDIM DERSENİZ, HİÇ BİR ŞEY :(
AMA ARAŞTIRIP PAYLAŞACAĞIM...

26 Ağustos 2011 Cuma

VEHBİ KOÇ VAKFI BURSU

Yetenekli; ancak imkanları sınırlı olan öğrencilere burs veriyor.

Hazırlık ve Birinci sınıf haricindeki öğrencilere verlilen burslar için sağlıklı, derslerinde başarılı ve devletin demokratik, hür, çağdaş ve laik düzenini içtenlikle benimsemiş olmak gerekiyor.

Burslar için öğrencinin kendi fakültelerinin dekanlığına veya okul müdürlüğüne başvurmaları gerekiyor.

tel : 0216 531 00 00

web : www.vkv.org.tr

25 Ağustos 2011 Perşembe

2011 2012 EK YERLEŞTİRME TARİHLERİ

Ek yerleştirme başvuruları Eylül sonu ya da Ekim ayının ilk haftasında alınacak.

Daha sonrasında bir yüksek öğretim programına yerleşen adaylar Ekim ayının 3. ya da 4. haftası itibariyle kayıt yaptırabilecekler.
Merkezi yerleştirmede kontenjanı boş kalan programların minimum puanları yok. Minimum puanları olmadığı için ek yerleştirmede bu programları herkes isteyebilir. Mesela bir programın 50 kişilik kontenjanı varsa burada 1 kişilik boş yer bile kalsa minimum puanı oluşmuyor. Böylece ek yerleştirmede burayı herkes tercih edebilmekte.

Ancak ek yerleştirmede, kontenjanı dolan programlarda minimum puan olabiliyor. Eğer bir programın kontenjanı 50 ise, oraya 50 kişi yerleşmişse ve oraya 1 kişi kayıt yaptırmadıysa, o 1 kişilik kontenjan için ek yerleştirmede tercih yapabilmek için o programa son yerleşen adaydan daha yüksek puana sahip olmak lazım. Ama 50 kişilik kontenjanı olan bir programın kontenjanı dolmadıysa onun minimum puanı yoktur, ek yerleştirmede herkes orayı isteyebilr.

Dolayısıyla ek yerleştirmede -başta vakıf üniversitelerinde- minimum puanı olmayacak çok sayıda program olacak. Ek yerleştirme, yerleşemeyenler için önemli bir şans sayılabilir. İsterseniz boş kontenjanlarda yerleşebilecek programlar bulmak için şansınız yüksek.

ÇAYKARA VE DERNEK PAZARI EĞİTİM VAKFI BURSLARI

Vakıf, 2011-2012 yılında da üniversitede okuyan Çaykara ve Dernekpazarlı öğrencilere burs vermektedir.

Bu sene burs için müracaatlar 16 Ağustos 2011 tarihinden itibaren alınmaya başlanmıştır.

Burs başvurusunun ilk kabul tarihi 10 Eylül, son kabul tarihi ise 10 Ekim olarak belirlendi. Gerekli evrakların en geç 10 Ekim tarihinde vakıfta olması gerekir.
İnternet üzerinden başvuru kabul edilmemektedir. Vakfın internet sitesinde bulunan başvuru formu ve başvuru dilekçesi öğrenci tarafından doldurulup çıktısı alındıktan sonra vakfın İstanbul Fatih'te bulunan merkezine teslim edilir ya da posta ile gönderilir.

Ayrıca geçen sene burs alıp da bu sene bursunu devam ettirmek isteyen öğrenciler en geç 25 Ekim'e kadar transkript belgelerinin aslını vakfın merkezine göndermelidir, aksi durumda bursları kesilecektir.

Vakfın burs verme, bursu devam ettirme şartlarından en önemlisi öğrencinin başarılı olmasıdır. Bunun için de öğrencinin alttan hiçbir dersinin olmaması ve not ortalamasının da en az 2.75 olması gerekmektedir.

Vakfın internet sitesinden başvuru formunu alabilirsiniz: www.caykaraegitimvakfi.net

KYK 'DAN ARA SINIFLARA YÖNELİK AÇIKLAMALAR

KYK yurtdışı burslarıyla ilgili sonunda beklenen açıklamayı yaptı !

Bu yıl ilk defa yurt dışı ve KKTC öğrencilerine sunulacak olan yurt, kredi ve burs imkanına ilişkin sadece bu yıl öğretime başlayacaklara başvuru hakkı başlatan KYK, ara sınıf öğrencilerine dair bir açıklama yaptı.

Kurum resmi siteden, "2011-2012 Öğretim yılında yurt dışında öğrenim görecek ara sınıf öğrencileri ile ön kayıt ve özel yetenek sınavı ile bir yüksek öğretim programına girecek öğrencilerin burs/öğrenim kredisi ve sadece KKTC Lefke Avruğa Üniversitesi'nde okuyan öğrencilerin yurt başvuruları ileriki bir tarihte basın yayın organları ile internet sitemizden duyurulacaktır." açıklamasını yapmış bulunmaktadır.

Böylelikle günlerdir başvuru olup olmayacağını merakla bekleyen yurt dışındaki ara sınıf öğrencileri sorularının yanıtını almış oldular; ancak öğrenciler bu kez başvuruların ne zaman olacağına dair açıklamayı beklemeye koyuldu.

Yurt dışı ara sınıf öğrencilerine ilişkin burs, öğrenim kredisi başvuruları tarihleri açıklanınca sitemizde duyurulacaktır..

ESYAV BURSU BAŞVURULARI 27 AĞUSTOSA KADAR SÜRECEK !

ESYAV 2011-2012 burslarına başvurular başladı.

Kızılcahamam-Çamlıdere Eğitim ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı'nın üniversite öğrencilerine verdiği burstan yararlanmak isteyenlerin, 27 Ağustos 2011 tarihine kadar vakfın Ankara'daki merkezine şahsen müracaat etmeleri gerekmektedir.

Burstan yararlanmak için 2 koşul aranıyor.
 
Bunlardan ilki Kızılcahamam veya Çamlıdere nüfusuna kayıtlı olma şartı.
İkinci olarak ise bir yüksekokul veya fakültede öğrenim görüyor olma veya bu yıl başlayacak olmak gerekmektedir.
 
Dolayısıyla 2 yıllık meslek yüksek okulu veya açık öğretim öğrencileri bu bursa başvuramıyor.

Başvuru için istenen belgeler
  • Yeni kaydolacak olanlar için 'kazandı' belgesi
  • 1 adet fotoğraf
  • Nüfus cüzdanı fotokopisi
  • Ara sınıf öğrencileri için öğrenci belgesi ve transkript
  • Kısa bir özgeçmiş
  • Geçen yıl bu burstan yararlananların tekrardan başvuru yapmaları gerekiyor. Ara sınıf öğrencileri için transkriptleri dikkate alınarak başarılı olmak esası aranacak.

    Mülakata çağrılan adaylar, 10-11 Eylül tarihlerinde vakfa çağrılacaktır.

    Geçmiş yıllar ışığında vakfın bursu hakkında bilgiler:

     
  • Vakıf 8 ay burs ödemesi yapıyor.
  •  Son 3 yılda 70-80 TL civarı burs verilmiş.
  •  Burstan son 3 yılda 1657 kişi yararlanmış. Bu bursu almak için başka bir yerden burs almama şartı belirtilmemiş ve her yıl 500'den fazla kişiye burs verilmiş. Dolayısıyla yukardaki 2 temel şarta uyan arkadaşların başvurmalarını tavsiye ederiz..
  • Kızılcahamam-Çamlıdere ESYAV'a ait başvuru adresi: Etlik Bağcı Caddesi, Işılay sokak No: 10 Keçiören/ANKARA


    E-posta: info@esyav.com

DENİZLİ BELEDİYESİ' NDEN 2500 LİSE ÖĞRENCİSİNE BURS

Denizli Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü lise ve dengi okullarda öğrenim gören 2500 öğrenciye burs verecek. Başvurular 05-25 eylül tarihleri arasında kabul edilecek. Burs alma şartları ise şunlar:
  • T.C vatandaşı olması
  • Okulundan disiplin cezası almamış olmaması
  • Açıköğretim öğrencisi olmaması
  • Denizli sınırları içinde oturması
  • Başka kurum ve kuruluştan bur almıyor olması
  • Kamu haklarından yasaklı olmaması
  • Öğrencinin okulunda başarılı olması
  • Devlet okulunda okuması

Başvuru tarihleri dışında yapılan başvurular kabul edilmeyecek. Başvuruda bulunmak isteyen öğrenciler daha detaylı bilgiyi belediyenin web sitesinden ve Kültür ve Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’nden alabilecek. Bursun bu sene için aylık 50 TL olduğu da belirtilmektedir.

HAYIRLI HİZMETLER VAKFI' NA BURS BAŞVURULARI BAŞLADI


Tavşanlı Hayırlı Hizmetler Vakfı bu öğretim yılında da öğrencilere burs sağlayacak.

Vakıf Başkanı Arif Kulluk, Yüksek Lisans ve Lisans öğrencilerine sağlanan bursun 2011-2012 yılında da verileceğini açıkladı.

Bursa başvuru tarihleri 15 Ağustos - 15 Eylül 2011 olarak belirlenirken; bursa başvurmak isteyenlerin vakıf binasına giderek başvuru formunu temin etmeleri gerekiyor.
 

Burs alacak kişilerin Tavşanlı'da ikamet etmesi gerekmektedir; ayrıca alttan dersi olanlar burstan yararlanamıyor.

Burs başvuru sonuçlarının en geç 30 Ekim'de açıklanacağı belirtildi.

Vakfa başvuru için adres: Ulu Cami Mah. Çavuş Hamam Sok. Kat 1 / Tavşanlı-KÜTAHYA

BURS VE KREDİLERLE İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR

1) Burs, öğrenim kredisi ve katkı kredisi nedir?

Burs öğrencilere her ay karşılıksız verilen nakit paradır. Öğrenim kredisi burs miktarı kadar öğrenciye verilen aylık nakittir burstan tek farkı geri ödemeli oluşudur. Katkı kredisi ise harcın bir bölümünün KYK tarafından ödenmesidir ve bunun da geri ödemesi vardır.

2) Burs, kredi ve yurt başvuruları ne zaman?

Bu sene üniversiteye başlayacak adayların burs, kredi ve yurt başvuru tarihleri 19-28 Ağustos 2011 olarak KYK tarafından açıklanmıştr.

3) Başvuru sonuçları ne zaman açıklanacaktır?

Burs, kredi ve yurt başvuruları ara sınıf ve ilk sınıflar için 4 Eylül 2011 tarihinde açıklanacaktır.

4) Burs, kredi ve yurt başvuruları nereden yapılıyor?

Hepsi www.kyk.gov.tr adresinden online olarak yapılmaktadır. Başka bir seçenek mevcut değil sedece online.

5) İkinci öğretim ve vakıf üniversitesi öğrencilerine burs ve kredi çıkıyor mu?

Burs ve öğrenim kredisi çıkabiliyor ama katkı kredisi çıkmıyor.

6) Başbakanlık Bursu ile KYK Bursu aynı mıdır ve miktarı nedir?

Evet aynıdır ve şu an miktarı aylık 240 TL dir.

7) Burs daha sonra kesilebilir mi?

Evet bursun devam şartı başarının da devam etmesidir bunun da sınırı alttan 4 derstir.

8) Sadece burs almak istiyorum ne yapmalıyım?

Başvuru formunda sadece burs almak istiyorum seçeneği yok. Burs ve örenim kredisi almak istiyorum seçeneği var bunu işaretlemeniz lazım. Diyelim öğrenim kredisi çıktı ama sadece burs istiyordunuz siz de o zaman gerekli evrakları teslim etmezsiniz bu şekilde kredi de almamış olursunuz.

9) Öğrenim ve katkı kredisinin geri ödemeleri ne zaman başlar?

Mezuniyetten sonra 1.5 ila 2 yıl içinde geri ödemesi başlar.

10) Burs ve kredi ödemeleri ne zaman başlıyor.

Eğer burs ya da kredi almaya hak kazanmış iseniz ödemeler Ocak 2012'de başlıyor.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

24 Ağustos 2011

düşündüm yine.. bazı konu başlıkları bulmaya çalıştım. Sonrasında da bu başlıkları detaylı bir şekilde inceleyip, farkına varılırsa ya da önerilirse başlıklar eklenerek yaşamsal dönüşümümde yol alacağım.

1. UYKU

2.BESLENME DÜZENİ

3. SPOR

şimdilik bu kadarcık :)))
ama benim için belki de en önemlileri.

Uykum düzensiz ne yazık ki, uykumu öncelikle düzene sokmam konusunda çalışmalara başlamak istiyorum ve uyku konusunu öncelikli inceleme konum olarak ele alacağım. Kısa araştırma yaptıktan sonra yavaş yavaş değişimler içerisine girip, bir yandan da diğer başlıklar hakkında bilgiler edinip değişimler gerçekleştireceğim.

UYKU !!!

şu an  saat 01:40. uykum hiç yok bir o kadar da var. yatınca uyuyamıyorum çünkü. dönüp durmaktansa televizyon internet ikilisi arasında gidip geliyorum ve dakikalar geçtikçe beynimin zokladığını hissediyorum. evimin önünde ise yol yapım çalışmaları yapılmakta (saatin hiç önemi yok ama birazdan bitiriler her gün olduğu gibi) ve sinek ilaçlama arabasının tek düze sesi (3 gündür ortada yoklardı ve yenmedik yerim kalmadı, bu saatte de olsa gelmelerine çok sevindim)    birazdan da kıymalı böreğim gelecek :) yanında da en sevdiğim içecek çay olacak. Şu ramazan da düzenim

 tv de berlin ateşi...


bir şeylere inanmak lazım, enerji aldığınız size güç veren bir şey olması lazım.
yarın daha detaylı bilgilerle burda olacağım ...

22 Ağustos 2011 Pazartesi

ENERJİ TİRYAKİSİ OLUN !

Yaşamımı değiştirme isteğimin kaç kere oluştuğunu anlatamam. Belki de çok genel bir laf ama ilerleyen zamanlarda ince ayrıntılara değinirim farkında olmadan belkide. Amacım zamanımı değerli geçirdiğime emin olmak, güzel geçirmek, akşam kafamı yastığıma koyduğumda yaptığım şeylerin verdiği huzuru içimde hissederek gülen bir suratla, yarın geçireceğim güzel bir gün umuduyla enerji toplayabilmek için ruhumla bedenimi ayırma moduna geçme zamanında olduğum anlar istiyorum.

Ve bugün değişim için adımlar atmaya kendime söz veriyorum. Belki küçük adımlar olacak ama ilerleme az da olsa olacak :))

Gelişim gelişim gelişim, çok okudum, çok değiştim (ruhsal anlamda) ama yaşam tarzımı ve yaptıklarımı neredeyse hiç değiştiremedim. Her günüm aynı ilerledi ve bu durum beni hep mutsuz etti. Sonunda da sanki içinden çıkamayacağım bir duruma düştüm dediğim anda kurtulmak ve yaşamsal değişimleri gerçekleştirmek için adıma çok önemli bir karar almış bulunmaktayım.


Enerji tiryakisi bölümündeki yazılar hayatım, günüm anım olacak. Diğer başlıklarda da okuduğum, etkilendiğim, hiç etkilenmediğim, mantıklı ya da mantıksız, alakasız ya da alakalı, yedim içtim gezdim falan filanlar, eğitim, felsefe, psikoloji, o kitapta gördüm, başka sitede bu vardı, arkadaşım bunu dedi, o bunu yapmış wayyyy ya da iğğğ veya öğğğ, gibi gibi şeyleri bulacaksınız...

Bana eşlik edebilirsiniz, geriden gelebilirsiniz ya da ihtiyacı olan birilerine önerip onları da değişime katabilirsiniz...

Bakalım nerelere varacağız !!




Güven korkunun panzehiridir. 

ATEŞ DÜŞÜREN VE BALGAM SÖKTÜREN FORMÜL

2 ÇORBA KAŞIPI KIYILMIŞ AYRIK OTUNU 10 DAKİKA KAYNATIP GÜNDE 4 DEFA 1 ER ÇAY BARDAĞI YEMEKLERDEN ÖNCE İÇMEK FAYDALI OLACAKTIR.

NEFES DARLIĞI HASTALIĞI OLAN HASTALARIN UYGULAYABİLECEĞİ DİYET LİSTESİ

ANTİOKSİDANLAR
C VİTAMİNİNDEN ZENGİN :YEŞİL BİBER, PORTAKAL,MANDALİNA, GREYFURT, TÜM NARENCİYELER;
BROKOLİ, LAHANA, KABAK.

BETAKEROTEN; KAYISI,HAVUÇ, KIRMIZI YA DA SARI BİBER, ISPANAK GİBİ YEŞİL YAPRAKLI SEBZELER BOL MİKTARDA TÜKETİLMELİDİR.

E VİTAMİNE DİKKAT, ALABİLDİĞİNCE AZ YENECEK.

AY ÇİÇEĞİ TOHUMU,BADEM,TAM TAHILLI ÜRÜNLERİ TÜKETİN.

B VİTAMİNİ TÜKETİN.

ŞİDDETLİ ÖKSÜRÜK İÇİN; SÜLFÜR İÇEREN ÇİĞ SOĞAN VE YEŞİL SOĞAN ÖZELLİKLE İLTHAPLARI AZALTTIĞI İÇİN TÜKETİLMELİ.

USKUMRU BALIĞI DAHA ÇOK TÜKETİLMELİR. OMEGA 3..

BAHARATLARDAN UZAK DURMALISINIZ. SİNİRLER UYARILIP SALGINIZIN KALINMAŞMASINA NEDEN OLUYOR.

SÜT ÜRÜNLERİ OLABİLDİĞİNCE YAĞSIZ ÜRÜNLER, PEYNİR; ASTIM PROBLEMLERİNİ AZALTIYOR.

bronsit ve öksürüğü azaltmak için ne yenmeli

Ceviz ve inciri bir arasa tüketmek bu durumu azaltır.

21 Ağustos 2011 Pazar

BOZUK PARALARI SAYMAK

GEREKLİ MALZEMELER:
* bir kavanoz dolusu bozuk para

Çocuğunuza bir kavanoz bozuk para verip bunları saymasını söyleyin. Onunla paranın neleri alıp neleri alamayacağını konuşun, örnekler verin:  " Para simit alabilir mi?, "... iyi arkadaşları?, "... giysileri?, "...küçük bir kız kardeşi?"

SUDA GÖKKUŞAĞI

GEREKLİ MALZEMELER:

*minik su kapları veya boya paleti

*göz damlası (temiz olmasına dikkat ediniz)

*gök kuşağı renklerinde gıda boyası


Çocuğunuza bir göz damlası ve içlerine sulandırılmış gıda boyası konmuş minik su kapları veya palet verin. Bir bardak suyun içine istediği şekilde gıdan boyalarını damlatıp gökkuşağını hazırlasın.

alıntı: benimle oynar mısın anne, Pedagog Ali Çankırılı Timaş Yayınları 2007

20 Ağustos 2011 Cumartesi

MÜZİKLİ BARDAKLAR

GEREKLİ MALZEMELER:
* su
* su bardakları
* kaşık

Su bardaklarına değişik miktarlarda su doldurun. yavaşça su bardaklarına kaşığı dukundurup çıkan melodiyi çocuğunuza dinletin. Basit tonlar deneyip onun da kendi melodisini oluşturmasını teşvik edin.


alıntı: benimle oynar mısın anne, Pedagog Ali Çankırılı Timaş Yayınları 2007

BOZUK PARA TEMİZLİĞİ

GEREKLİ MALZEMELER:
* eski bir diş fırçası
* sabun
* su
* su kabı
* bozuk paralar
* eski bez parçaları
* tuz

Çocuğunuz sabun, eskibir diş fırçası,tuz ve su ile bozuk paraları parlatabilir. Bir su kabına su,tuz, sabun ve bozuk paraları atın. Çocuğunuzun diş fırçasıyla bozuk paraları temizlerden eğlendiğini göreceksiniz. Temizleme işlemi bittiğinde de bez parçasıyla paraları kurulamasını isteyin.

alıntı: benimle oynar mısın anne, Pedagog Ali Çankırılı Timaş Yayınları 2007

AŞAĞILIK DUYGUSU NASIL YENİLİR ?

Aşağılık duygusu ve toplumsal eğitim birbirine bağlı sorunlardır. Aşağılık suygusu hatalı sosyal uyumdan kaynaklandığına göre, sosyal eğitim, hepimizin içindeki aşağılık duygularını yenmemizi sağlayacak temel bir yöntem sayılabilir.

Sosyal eğitimle sağduyu arasında dolaysız bir ilişki bulunmaktadır. İnsanlar güçlüklerini sağduyu yardımıyla çözerler diyorsak, bununla anlatmak istediğimiz, sosyal bir grubun toplu haldeki zekasıdır. Özel bir dil ve özel bir anlayışla davranan insanlar, bir anormalliği içerirler. Akıl hastaları, nevrozlular ve suça yönelik kişiler, seyrek olarak böyle insanların arasında çıkarlar. Bu gibi kimseler, belli nesnelere karşı ilgi duymazlar; insanlar, kurumlar, toplumsal normlarla başları pek hoş değildir. Ne yazı ki, iyileşmelerini sağlayacak yol da ancak böylesi nesneler üzerinden geçer.

Söz konusu insanları tedaviye çalışırken yapacağımız şey, toplumsal gerçekleri onlar için ilginç kılmaktır.





Gerçek şudur ki, bir insan ancak kendisine ve kendisini dinleyeceklere güven besledği zaman, sıkılmaksızın ve serbest konuşabilir, heyecanlanıp şaşırmaz.

ÇOCUKLARIN İDEALLERİNİN OLUŞUMU


Çocuklar çaba harcar, hatalar yapar ve yaşamlarının ilk dösrt ya da beş yılınsa kurdukları ideallere(prototip) uygun olarak değişik doğrultularda gelişirler. Her birinin amacı farklıdır.

Bizler böyle bir çocuğun kendisindeki eksik ve kusurları nasıl yeneceğini biliyor olabiliriz; ama çocuğun kendisi bilmez bunu, pek sık olarak gerçekler kendisine doğru dürüst anlatılmaz.

AŞAĞILIK DUYGUSU

Bütün toplumsal olayları anlamamızı sağlayacak şifre, insanları kendilerini gösterebilecekleri bir durumu ele geçirmek için sürekli çaba harcadıkları gerçeğinde saklı yatmaktadır. Örneğin; güçlü bir aşağılık duygusu içinde yaşayan çocuklar, kendilerinden güçlü çocukları çevrelerinden uzaklaştırır, kumanda altında tutup söz geçirebilecekleri çocuklarla oynamayı yeğlerler.

Anormal ve patolojik nitelik taşıyan aşağılık duygusu böyle bir davranışla açığa vurur kendini; çünkü yalnız başına aşağılık duygusun değil, ilgili duygunun boyutlarıyla özelliğinin önem taşıdığı unutulmamalıdır.

Aşırı ölçüdeki aşağılık duygusu için aşağılık kompleksi deyimini kullanmak adet haline gelmiştir. Ne var ki, kompleks, kişiliğin tümünü baştan aşağı saran aşağılık duygusunu niteleyecek uygun bir sözcük sayılamaz. Bir kompleksten daha fazla şeydir böyle bir aşağılık duygusu; neredeyse bir hastalık olup,yol açacağı sonuçlar değişik koşullara göre birbirinden farklılık gösterir.

Nasıl bir tedavi uygulanacağına karar verbilmek için, ilgili duruma yol açan nedenleri araştırmak, söz konusu kişilerin güçlüklerinin neler olduğunu sağlamaktır. Yaşam üslubunde yer alıp kişinin idealinden kaynaklanan hataları asla paylama ya da ceza konusu yapmamız doğru değildir.

ÇOCUKLARDA TOPLUMSALLIK DUYGUSU

Toplumsalık duygusunun boyutu alışılmamış yeni toplumsal durumda belli eder kendini.

Tıpkı genel toplumsal yaşamdaki gibi, bir çocuğun toplumsallık duygusunu, onu okula yolladığımız zaman gözlemleriz. Diğer öğrencilerle bir araya geliyor mu, yoksa onlarla yüz yüze gelmekten kaçıyor mu, görüp anlarız o zaman. Aşırı aktif ya da kurnaz ve sinsi çocuklarla karşılaştık mı, ruhlarını araştırarak ilgili özelliklere yol açan nedenleri saptamamız gerekir. Bazı çocukların ancak ihtiyatla ve çekinerek yeni bir alanın kapısından içeri ayak attığını gördük mü, bu karakter özelliğinin ileride de gerek toplumsal, gerek günlük yaşamda, gerekse evlilik yaşamınsa kendini açıkça belli edeceğini söyleyebiliriz.

19 Ağustos 2011 Cuma

Akıp giden yıllar dişlerimizde bazı değişikliklere neden olsa da ağız sağlığının bozulması, aslında yaşlanmanın doğal bir sonucu değildir.

Yaşlılıkta diş bakımı yaparken doğru yöntemleri uygularsanız uzun yıllar ağız sağlığınızı koruyabilirsiniz. Bu nedenle; akşam uyumadan önce protezlerinizi çıkarıp soğuk suya bırakmayı, protez temizleme tabletleri ve dişi ipi kullanmayı; ama en önemlisi  diş hekiminize altı ayda bir uğramayı ihmal etmeyin.

Akıp giden yıllar dişlerimizde bazı değişikliklere neden olsa da, ağız sağlığının bozulması, aslında yaşlanmanın doğal bir sonucu değil. Örneğin; diş bakımına özen gösteren, diş hekimine düzenli olarak giden yaşlı birinin dişleri, yarı yaşındaki bir gencinkinden çok daha sağlam ve sağlıklı olabilir.

Yaşlılıkta dişlerde meydana gelebilecek değişimleri ve ilerleyen yıllarda dişlere uygulanması gereken bakım yöntemler:
Ağız sağlığının bozulması, aslında yaşlanmanın doğal bir sonucu değildir. Bu durum; koruyucu diş hekimliği hizmetlerinin yetersizliğine, sistemik hastalıklara, ilaç kullanımına, yanlış ve yetersiz beslenmeye ve uygun yapılmayan ağız bakımına bağlı olarak gelişir. Hatta çoğu zaman ağız hijyenine dikkat eden yaşlı bireylerin ağız sağlığı, ağız hijyenine dikkat etmeyen genç bireylerden daha iyi olabiliyor.”

ünya yaşlanıyor, dişler gençleşiyor.
Yakın bir gelecekte; dünya nüfusunun yüzde 20’sinin 65 yaşın üstünde olacağı öngörülüyor. Diğer sağlık sorunlarında olduğu gibi, diş ve ağız sağlığı bakımından da eğitim ve bilinç düzeyinin artmasının olumlu yansımaları oluyor. Örneğin; diş sağlığı konusundaki bilincin artması, doğru beslenme yöntemlerinin uygulanması sayesinde, ileri yaş nüfusunun artışına rağmen, günümüzde dişler daha uzun süreler ağızda kalabiliyor. Özellikle de düzenli diş hekimi kontrolleri, yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyebiliyor. Düzenli diş bakımıyla ağız sağlığını koruyabilsek de; yaşlanmaya paralel olarak minede meydana gelen aşınma sonucu dişlerde şekilsel değişiklikler görülebilir. Bu durum basit yüzeysel aşınmalardan, önemli madde kaybına kadar ilerleyebilir.

Genel olarak, yaşlanma ile ilgili olduğu düşünülen ağız içi değişiklikler; diş kaybı, dişlerin renginde koyulaşma, dişetlerinde çekilmeler, tükürük miktarının azalması, ağız dokusunda ve kaslarda zayıflama ve tat duyusunun azalmasıdır.

Yaşla birlikte tükürük akışkanlığı azaldığı için bakteriyel plak birikimi dolayısıyla çürük ve dişeti hastalık riski artar.

Protezlerinizi gece çıkarın.
Yaşlanma ile ilgili olarak ağız içi ve çevre dokularda şekil ve fonksiyon açısından birtakım değişiklikler meydana gelebilir. Bu değişikliklerin ağız sağlığının bozulmasına neden olmaması için; kişisel bakımın ve düzenli diş hekimi kontrollerinin çok önemli olduğu unutulmamalı.

Yaş ilerledikçe en sık karşılaşılan sorun, dişeti çekilmeleri ve dişlerde aşınmalardır; ancak dişler, evde yapılan düzenli bakım ve düzenli diş muayeneleri ile bir ömür boyu sağlıklı kalabilir.Yaşlılıkta sistemik hastalıklarda artış olduğu için daha özenli ağız bakımı ve 6 ayda bir diş hekimi kontrolü gerekir. Ancak, ağız bakımı iyi olmayan ve ağız dokularını etkileyen sistemik hastalığı olanlar, daha kısa (1-3 ay gibi) aralıklarla doktora gitmelidir.

Her zaman olduğu gibi yaşlılıkta da dişler günde en az iki kere florürlü bir macunla fırçalanmalı.

Dişeti dokusunun kaybı sonucu oluşan dişler arası boşluklar, besin birikimine neden olacağı için, bu alanların temizliğinde özellikle de gece ağız bakımı sonrasında ara yüz fırçası ve diş ipi ile yapılmalıdır.

Ağız gargaraları da önerilir.

Yaşlılarda dişeti mekanik kuvvetlere karşı dirençli olmadığı için, bu hastalara yumuşak kıllardan oluşan diş fırçaları tavsiye edilir.

Flor uygulaması yapılmalı.
 Dişlere yapılan flor uygulamaları ile kök çürüklerinin oluşumu veya başlangıç halindeki çürüklerin ilerlemesi önlenebilmektedir.

Protez diş kullanan yaşlılar ise yemeklerden sonra protezlerini mutlaka fırçalamalıdır. Ayrıca kullanılan protezlerin yılda bir kez diş hekimine gidilerek profesyonel olarak temizliği yapılmalı, cilalanmalı ve gerekli görüldüğünde yenilenmeli.

Protezler gece mutlaka çıkarılmalıdır; çünkü dişetlerinizin de dinlenmeye ve havalanmaya ihtiyacı vardır. Çıkarılan protezler temizlenmeli ve soğuk su içinde tutulmalıdır.Yumuşak fırça ve diş ipi kullanın.

Protez temizleme tabletleri de protezlerin mikroplardan arınmasına yardımcı olur.

Tüm bunların yanında yumuşak dokular düzenli kontrol edilmeli, olası değişiklikler kanser yönünden mutlaka incelenmelidir.

Yaşlıda diş kaybı fazla olduğu için, kalan dişler sabit veya hareketli protezlerin tutuculuğunda önemli rol oynarlar. Bu yüzden, çürük dişlerin tedavisi gereklidir.

Sürekli alınan bazı ilaçlar ağız kuruluğuna neden olabilirler. Tükürük, dişleri çürüğe karşı koruyan doğal bir salgıdır, bu nedenle tükürük salgısında azalma varsa diş hekimine danışılmalı.

Ağız bakımını gerçekleştiremeyen yatağa bağımlı hastalarda bu işlemler, hasta yakınları ve yardımcı sağlık personeli tarafından yapılmalıdır.

TATLININ OLUŞTURDUĞU DİŞ ÇÜRÜME RİSKİNİ AZALTIN !

Meyve suları, kek, kurabiye,  sütlü tatlılar, sert kıvamlı şekerler, şekerleme, karamel, gofret, çikolata, muz gibi yiyecekler dişlerde çürük oluşturma riskini artırıyor.

Tatlı yedikten sonra süt, ayran içmenin ve peynir yemenin, şekerin ve ortaya çıkan asidin zararlı etkilerini önleyerek çürük riskini azalttığı diş hekimler tarafından ifade ediliyor.

Öğünlerden sonra ve ara öğünlerde çiklet çiğnemenin de çürük riskini azaltan bir etki yarattığı belirtti. Süt, ayran ve peynirin tüketilmesi sayesinde, ağız ortamındaki tükürük içerdiği kalsiyum, flor ve fosfor ile çürüğe karşı doğal bir savunma sağlıyor. Ksilitol içeren şekersiz çikletlerin çiğnenmesi de tükürük akışını hızlandırdığından çürüğe karşı koruyucu özellik taşıyor. Öğün sonrasında, öğün aralarında şekerli besinler tüketildikten hemen sonra 15-20 dakika çiklet çiğnenmesi, dişler üzerindeki yapışkan yiyecek birikintilerini uzaklaştırarak çürükten koruyucu etki yapıyor

.Şeker ihtiyacınızı meyveyle karşılayın.
Vücudun şeker ihtiyacının meyve ve sebze tüketerek karışlanmasını öneren diş hekimleri: Sert ve lifli besinleri, yumuşak ve yapışkanlara tercih edilmesini önerdi. Sıvı içecekler, katı yiyeceklere göre şekerli de olsa dişler arasından uzaklaştırılmaları daha kolay olduğundan, çürük oluşturma riskleri daha azdır. Yapılan araştırmalara göre muz tek başına tüketildiğinde daha fazla çürük riski taşırken, süt veya tahıllarla birlikte tüketildiğinde çürük oluşturma riski azalmaktadır.


Ülkemizde süt ve ayran tüketiminin yılda yüzde 15-25 seviyesinde olmasına karşın, çay ve kolalı içeceklerin tüketiminin yüzde 50’lerde.

Diş çürüklerini önlemede alınacak önlemleri şöyle sıralanabilir:


 – Yemek aralarında çikolata, gofret, bisküvi, şekerleme ve kolalı içecekleri tüketmemeye özen gösterin
– Öğünlerden sonra ve öğün aralarında şekersiz çiklet çiğneyin
 – Şekerli yiyecek ve içeklerin yerine süt , yoğurt, ayran, yumurta, elma, havuç gibi ısırılarak yenen meyveleri tercih edin
– Dişlerinizi günde en az iki defa fırçalamaya çalışın
– Ara öğünlerde şekerli gıdalar ve içecekler tüketiyorsanız, besinlerden sonra su ile ağzınızı çalkalayın
 – Dişlerinizde hiç sorun olmasa bile yılda iki kez diş hekimine kontrole gidin.Dişlerinizi fırçalarken çocuklara örnek olun.

Süt dişlerinin dış yapısının yumuşak olması nedeniyle, çocuklarda çürüklerin hızlı ilerler. Bunu önlemek için de anne ve babanın ayna karşısında dişlerini fırçalayarak çocuklara, bu alışkanlığı kazandırması gerekiyor. Bebeğin sütü severek içmesi için sütün içine şeker koymanın ve emziğin lokum ve şekerli yapışkan gıdalara batırılması yanlış bir davranıştır.

Çocuklar bu şekerli biberon ve emzikle uyuduklarında, biberon çürüğü oluşuyor. Ayrıca çocuklarda süt dişleri 2,5 yaşında tamamlanıyor, 20 tane diş oluyor. Dişler tamamlandığı zaman, fırçalamaya özendirmek lazım. Bunun için de flor oranı yüksek macunlar tercih edilmeli. Şekerli gıdaların yanı sıra, annenin kullandığı ilaçlar, çocuğun geçirdiği enfeksiyon hastalıklarının da dişte çürümelere yol açar.

Yumuşak fırça, aşındırmayan macun kullanın.
Yapılan araştırmalar doğru teknik ve uygun fırça-macun ile dişlerin günde 2 kez, sabah ve yatmadan evvel, en az 1,5 dakika süreyle fırçalanmasının çürükten ve dişeti hastalıklarından korunmak için yeterli olduğunu gösteriyor.Çok sık fırçalamaktan ziyade, sert bir fırçayla, büyük grenli (özellikle sigara içenler için geliştirilmiş diş macunları büyük partiküllere sahiptir ve aşındırıcı özellikleri daha fazladır) macunların kullanılması, çok bastırarak ve sert bir şekilde 3-5 dakika sürelerle diş fırçalamak diş minelerine uzun vadede aşındırma yaparak zarar verebiliyor. Yumuşak kıllı bir fırça, normal bir diş macunu ile fırçalamanın dişlere bir zararı olmamaktadır.

BESLENME ÇOCUĞUN DİŞ GELİŞİMİNİ DE ETKİLİYOR

Uzmanlar, dengeli beslenmenin çocuğun genel vücut gelişimini etkilediği gibi onun diş ve dişeti gelişiminde de çok önemli rol oynadığını belirtiyor ve anne babalara uyarılarda bulunuyor.

Anne ve babaları çocukların diş sağlığı konusunda uyaran çürüksüz ve sağlıklı dişler diş hekimleri sağlıklı diş ve diş etleri için beslenme çantasının önemine dikkati çekti. Çocukların okula, genel beslenmenin yanı sıra diş sağlığı açısından da uygun özelliklerde besinlerle hazırlanan bir beslenme çantasıyla gönderilmesi gerektiğini.

Nişasta ve şeker içeren yiyeceklere dikkat edilmelidir.
Çocuğunuzun diş gelişiminin tam olması ve dişlerinin sağlıklı bir dişeti tarafından çevrelenmesi için doğru bir beslenme programına ihtiyacı vardır.Karbonhidrat ağırlıklı beslenme düzenine sahip bir çocuk, diş çürüklerinin oluşumu açısından risk altındadır. Özellikle nişasta veya şeker içeren; ayrıca yapışkan olan gıdalar çok fazla tehlike içerirler; çünkü nişasta veya şeker içeren yapışkan yiyecekler dişler üzerine yapışarak uzun süre orada kalabilirler. Bu da diş çürükleri açısından oldukça elverişli bir ortam yaratır. Bu nedenle alışveriş yaparken şeker ve nişasta içeren gıdalarda daha seçici davranınız ve bu gıdaların tüketimini en aza indirmeye çalışınız.

Vitaminler, kalsiyum, fosfor ve florür önemli.
Güçlü, çürüğe karşı dirençli dişlerin oluşumu için, tüm vitamin çeşitleri beslenmede yer almalıdır. Ayrıca çocuğunuzun beslenmesi çok miktarda kalsiyum, fosfor ve uygun seviyelerde florür içermelidir. Bu nedenle beslenme çantasında sıkça bulunması gereken gıdaların başında süt ve süt ürünleri gelmektedir. Sütlerin kutuları açılmadığı müddetçe oda sıcaklığında da güvenle saklanabilirler. Sütün yanı sıra yoğurt ve ayran da sağlıklı seçimler olacaktır. Ayrıca sebze ve meyvelerin çocuğunuzun vitamin ihtiyacını karşılaması için mutlaka beslenme çantasında yer alması gerekir. 

Sandviçin içine domates, salatalık veya tatlı yeşil biber dilimleri eklemenin ya da patatesli börek yerine sebzeli böreği tercih etmenin çocuklar için daha uygun olacağını belirtti.

Bunların dışında beslenme çantasında mutlaka her gün bir meyve bulunmalıdır. Yemekten sonra meyve tüketemeyecekse bile, teneffüs aralarında açlık hissettiğinde açlığını dindirmenin en sağlıklı yolu meyve tüketimidir. Meyve ve sebzelerin doğrandıktan sonra bekletilmesi vitamin kayıplarına yol açtığından dolayı, beslenme çantalarına konulacak sebze ve meyvelerin mümkün olduğunca tek parça olarak konulması daha uygundur.

Abur cuburlar dişlerin en büyük düşmanı.
Florür, çocuğunuzun diş çürüğüne karşı en büyük koruyucusu iken, sık sık abur cubur yenilmesi ise en büyük düşmanı olabilir. Kurabiyeler, şekerlemeler, kurutulmuş meyve, asitli içecekler, tuzlu krakerlr ile patates cipsleri gibi birçok gıda ve çerezde bulunan şeker ve nişasta, dişlerdeki plak ile birleşir ve asit oluştururlar. Bu asitler, diş minesine saldırark, çürüklere neden olabilirler. Bu nedenle bu yiyeceklere çok dikkat edilmeli ayrıca çocuğunuzun diş hekimi tarafından düzenli olarak kontrollerinin yapılması da ihmal edilmemelidir.

Çürük oluşumu engellemek için başka neler yapılabilir?
Çürüğü tamamen engelleyebilecek bir aşı ya da ilaç henüz geliştirilemedi, ancak çürük sayısını azaltmaya yönelik malzemeler günümüzde kullanılmaktadır.

Fissür örtücüler.
Azı dişlerinin çiğnemeye yüzeyinde fissür denilen küçük çukurcuklar vardır. Fissür örtücü malzemeyle çukurcukların üzeri kapatılıp; o bölgeye mikrop, yemek artığı vs’nin sızması engellenerek çürüğün başlaması önlenir. Bu işlem 6 yaşından itibaren kalıcı azı ve küçük azı dişlerine uygulanabilir.

Fluor uygulaması.
Çürüğü engellemenin başka bir yolu da çürüğe karşı direnci arttırmaktır. Dişlere yüzeysel fluor uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır.

Diş fırçalama.
Anne ve babalardan en sıklıkla duyduğumuz yakınma çocuklarının diş fırçalamadığıdır. Çocukların ileriki yaşlarda bu alışkanlığı sürdürmesinin en kolay ve etkili yöntemi erken yaşlarda diş fırçalamaya başlanmasıdır. Bu nedenle okulda yemekten sonra dişlerini fırçalaması için uygun bir fırça ve macun çantasına konulmalı ve önemi anlatılmalıdır.

SAĞLIKLI DİŞ KALP KRİZİNİ ÖNLÜYOR

Dişleri düzenli fırçalamanın, kalp krizi riskinden düşük yapmayı engellemeye kadar birçok faydası olduğu belirtildi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün tespitlerine göre insanların en sık karşılaştığı sağlık problemi, diş ve diş eti hastalıklarıdır. Bu rahatsızlık, 5-17 yaş grubu çocuklarda büyüme yetersizliğine, hamilelerde 8 kat daha fazla düşük ağırlıklı doğumlara ve 39-69 yaş grubundaki insanların 7 kat daha fazla kalp hastalığına sebebiyet vermektedir.

Türkiye’de halkın yüzde 47,11′i son bir yılda diş hekimine gitmemiş. Hayatı boyunca hiç diş hekimine gitmeyen nüfus oranı ise yüzde 12,5′tir. 12-13 yaşlarında her 100 çocuktan 81-84′ünün dişlerinde çürük bulunmaktadır. 30-34 yaş grubunda ise 100 kişiden çürüğü olmayan kişi sayısı yalnızca 3′tür. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde diş hekimlerine gitme sıklığı yılda 5 kez iken, ülkemizde 0.7 dir.

 Diş macunu kullanım oranında Avrupa ülkelerinin çok gerisindeyiz. Yıllık diş macunu kullanım oranı İngiltere’de 480 gram, İtalya’da 270 gram, İspanya’da 155 gram, Türkiye’de ise 87-90 gramdır. Ülkede kişi başına düşen diş fırçası kullanımı ise İngiltere’de 2,4, İsveç’te 2,5, Türkiye’de ise 2006 verilerine göre 0.71′dir. Türkiye’de 20 bin diş hekimi var. Bu hekimlerden yüzde 73′ü serbest, yüzde 27′si ise Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak çalışmaktadır. AB ülkelerinde bir diş hekimi günde ortalama 15-20 hastaya bakarken, ülkemizde bir diş hekimi günde 5-6 kişiye bakmaktadır.

18 Ağustos 2011 Perşembe

AĞIZ KOKUSUNU ÖNLEMEK İÇİN DİL TEMİZLİĞİ !

Dil üzerinde oluşan tabakanın altında oksijensiz ortamda yaşayan mikropların ağız kokusuna neden olduğunu belirten uzmanlar, her gün en az bir kere dil temizliği yapılması gerektiği uyarısında bulunuyor.

Sosyal hayatı etkileyen, özgüveni sarsan, iletişim bozukluğuna yol açan ve utangaçlık duygusunun yaşanmasına neden olan ağız kokusunun, insanlarda içe kapanma ve stres gibi olumsuzluklar yaşamasına, evliliklerde boşanmalara bile neden olduğu belirtiliyor. Ağız kokusuna, sigara, ağız kuruluğu, kötü ağız hijyeni, dental, burun, sinüs ve boğaz problemleri, alt solunum yolları enfeksiyonları, açlık, diyet ve çeşitli hastalıkların neden oluyor.

Toplumun yüzde 25′inin ağız kokusu problemi yaşamakta ve bu problemlerinin başlıca nedeninin ağız bakımı yapmamaktır.  Ağız kokusu basite alınmamalıdır. Yeterli diş ve dil temizliği yaparak insanlarımızın birçoğu yaşadıkları bu sıkıntıdan kurtulabilir.

Dil temizliğinin yapılabilmesi için gerekli aletlerin satışının da yok denecek kadar az , günde en az bir kere dil temizliği yaparak, mikropların yaşamasına imkân tanıyan oksijensiz ortamın ortan kaldırılması gerekiyor.

Ağız kokusundan kurtulmak için özellikle yemeklerden sonra bol su ile gargara yapılması, yoğurt, maydanoz, tarçın, yeşil çay kullanılması da ağız kokusunun giderilmesine yardımcı olmaktadır.

Yüksek protein içeren et, yumurta, deniz ürünleri, baklagiller, peynir gibi gıdaların ağız kokusu yapar. Bu tür gıdaların tüketiminin ardından mutlaka ağız temizliğinin yapılmalıdır.

Ağız kokusunun yaşanmaması için ağzın nemli olması gerekir. Sıvı azlığı, ağız kokusuna neden olabilmektedir.  Diyet yapanlar da yeterli sıvıyı almadıkları için ağız kuruluğu nedeniyle ağız kokusu yaşayabiliyor.

AĞIZ KOKUSUNUN BAŞLICA DÖRT SEBEBİ

Hem sizi hemde çevrenizdekileri gayet rahatsız edici bir problem olan ağız kokusunun başlıca 4 sebebi şunlardır.

 1.Yemekler:
Yemek yedikten sonra dişler arasında kalan besin parçaları ağız kokusuna neden olabilmektedir. Ayrıca soğan, sarımsak gibi uçucu yağlar içeren besinler de koku oluşturabiliyor. Bu besinler sindirildikten sonra içeriğindeki yağlar dolaşım sistemi tarafından ciğerlere taşınıyor ve nefes yoluyla dışarı veriliyor. Soğan ve sarımsak 72 saate kadar koku yapabiliyor.

2. Diş problemleri ve ağız hijyeni eksikliği:
Dişler her gün fırçalanıp, diş ipiyle temizlenmediğinde bakteriler ağızda birikiyor ve hidrojen sülfür yayarak kötü kokuya neden olabiliyor.

 3. Ağız kuruluğu:
Ağzı temizleyen ve nemli tutan salya eksikliğinde ölü hücreler dil ve damaklarda birikiyor ve kokuya neden oluyor. Bu tip ağız kokusu genelde sabah uykudan uyanıldığında ve sıklıkla ağzı açık uyuyan kişilerde görülmektedir.

4. Hastalıklar:
Akciğer ve sinüs enfeksiyonları, metabolik hastalıklar, böbrek hastalıkları, diyabet, kronik reflü gibi hastalıklar da çeşitli şekillerde ağız kokusuna neden olabiliyr.

DİŞLERİNİZİ FIRÇALAMADAN YATMAYIN !

Uzmanlar, güzel bir gülümseme ve inci gibi dişler için öncelikle ağız ve diş bakımına özen gösterilmesi ve bunun için yeterli vaktin ayrılması gerektiğini belirtiyorlar. Gün boyunca ayıracağımız kısacık zamanlar ağız ve diş sağlığımızı, dolayısıyla da estetiğimizi korur. Uygun bir diş fırçası ve diş macunuyla günde en az iki kez fırçalamak, dişlerimizin inci gibi görünmesini sağlar; ayrıca altı ayda bir diş hekiminde yapılacak kontroller dişlerimizin ömrünü uzatır.

Ağız ve diş sağlığı konusunda bilinmesi gerekenler;
Diş estetiği, diş fırçalamayla başlar. Bunun için de öncelikle uygun bir diş fırçası ve diş macunu almak gerekiyor. Çok sert fırçalar dişleri aşındırabilir, çok yumuşak fırçalar ise dişleri temizlemeyebilir. Dişler, orta sertlikte diş fırçasıyla fırçalanmalı; ancak dişlerde hassasiyet varsa yumuşak diş fırçaları kullanabilir.

Fırçanın üzerine konulan macunun miktarı, ‘mercimek tanesi’ büyüklüğünde olmalı. Dişlerin mine tabakasını çizebileceğinden, granülleri büyük olan macunların uzun süreli kullanımından kaçınılmalı.

Dişlerinizi fırçalamadan kesinlikle yatmayın. Diş fırçalamak diş estetiğini sağlamak için en kolay ve en ucuz yöntemdir. Dişlerinin üzeri bakteri plağıyla (mikrop tabakası) kaplı olan, dişeti kenarlarında tartar dediğimiz diş taşları bulunan ve ağız kokusu olan bir kişinin diş şekli ne kadar güzel olursa olsun, yine de kimseye estetik görünmez. Bu nedenle dişler mutlaka günde en az iki kez; kahvaltıdan sonra ve yatmadan önce fırçalanmalı. Diş fırçalama işlemi bitince, dilin üst kısmı da yumuşakça fırçalanmalı.

Doğru fırçalayın.
Dişleri nasıl fırçaladığınız da diş sağlığı ve estetiği açısından önemlidir.

Dişleri fırçalarken şu yöntem izlenmeli:
 Fırçayı diş-dişetinin birleştiği kısma yerleştirip, dairesel olarak masaj yapar gibi ovalayıp, sonra üst çeneyi aşağı doğru, alt çeneyi de yukarı doğru fırçalamalıyız. Dişler sert fırçalarla ve sertçe fırçalanırsa, dişlerde aşınmalar oluşabilmektedir, bu da estetik açıdan kötü görünmeye neden olur; ayrıca diş fırçası, fırçalamaya başlamadan önce ıslatılmamalıdır. Macunun köpürmesi için de yeterli sıvı ağızda mevcuttur.

Diş hekiminizi ihmal etmeyin.
Ağız sağlığı için 6 ayda bir diş hekimine kontrole gidilmelidir. Yılda bir kez dişlerdeki taşlar, nikotin lekeleri ve çay-kahve lekeleri temizletilmelidir.

Diş sağlığı bebeklikten başlar.
Ağız ve diş yapısında estetik olmayan görüntü, genellikle çocukken ya da yetişkinlik döneminde edinilen kötü alışkanlıklardan kaynaklanmaktadır. Çocukken parmak emme ve tırnak yeme alışkanlığı, ağız açık olarak uyuma ve emziğin uzun süre kullanılması diş estetiğini bozar.

Ballı süt dişi çürütür.
Bebekken biberonun içindeki süte bal-pekmez gibi şekerli yiyeceklerin katılarak çocuğun uyutulması ve biberon alışkanlığının uzun süre devam etmesi; süt dişlerinin yapısını bozar ve dolayısıyla daimi diş estetiğini bozar. Süt dişini hazine gibi koruyun. Daimi dişlere rehber olan süt dişlerinin vaktinden önce çürümesi ve kaybedilmesi, ağızdaki diş dizisi dengesi ile diş estetiğini bozmaktadır. Süt dişinin erken çekimi, alttan gelen daimi dişlerde çapraşıklığa ve çene kemiği gelişiminde bozulmalara neden olur. Bu yüzden süt dişlerini sallanıp düşünceye kadar korumak gerekir. Süt dişleri çürükse dolgu yapıp ağızda tutmak gerekir. Süt dişi çekilmek zorundaysa çekip, ‘yer tutucu’ dediğimiz apareyi yapıp, altındaki daimi dişin rahatça ve düzgün çıkması sağlanmalıdır.

Sıcak-soğuk şoku dişi çatlatır.
Aşırı sıcak içeceklerden sonra çok soğuk şeyler içilmesi, dişlerin mine tabakasında çatlaklara neden olur; bu da dişin görüntüsünü bozar ve dişlerde hassasiyet meydana getirir.

Ağız kokusunun ilacı fırçalamadır.
Geçmeyen ağız kokuları; kişinin ağzı açmadan konuşmasına ve gülmemesine, bu da ağız yapısının estetiğinin bozulmasına neden olur. Şiddetli ağız kokusu varsa; uyanır uyanmaz dişleri fırçalayıp, kahvaltıdan sonra bir defa daha fırçalayıp işe öyle gidilmeli; ayrıca gece yanımızda uyuyana saygı açısından mutlaka uyumadan önce dişler fırçalanmalı!

Çocuklara değil yetişkinlere de diş teli.
Dişlerimiz çapraşıksa, hayatımızın her döneminde, diş teliyle düzeltebiliriz. Ortodonti (tel tedavisi) alanındaki gelişmeler sayesinde; tel tedavisi sadece çocuklara değil, erişkin hastalar için de uygulanabiliyor. Tel tedavisi sayesinde her yaşta düzeltme yapılarak, güzel gözüken dişlere sahip olunabilir.

Diş eti hastalıkları estetiği bozar.
Diş eti hastalıkları; en az önemsenen, en çok diş kaybına neden olan ve ağız estetiğini bozan hastalıklardır. Diş eti hastalıkları; dişeti ve dişleri destekleyen diğer dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Diş etinin kızarık, şiş ve ödemli görünmesine neden olduğu için diş estetiğini de olumsuz etkiler. Düzenli hekim kontrolleriyle ve gerekliyse diş taşları temizletilerek kontrol altında tutulabilir.

Estetik için seçenek çok.
Ağzın gülme hattındaki estetiği yeniden sağlamak için beyaz dolgular, altında siyah metal mayan kaplamalar (zirkonyum) ve laminalar (yaprak diş) en çok tercih edilen tedavi şekilleridir.

Beyazlatmadan korkmayın.
Eğer dişler yeterince beyaz değilse, beyazlatma (bleaching) denilen kimyasal bir yöntemle dişler rahatlıkla beyazlatılabilmektedir. Beyazlatma; normal diş rengini daha da açmak için yapılır. Beyazlatmayı yapacak hekimin tavsiyelerine uyulursa, beyazlatmanın hiçbir yan etkisi yoktur.

Sağlam dişi korumanın yolu implant.
Kaybedilen dişler nedeniyle estetiğimiz bozulmuşsa, bunları en uygun olarak diş implantı yaptırarak estetiğimizi yeniden kazanabiliriz. İmplant; eksik olan dişlerin yerine çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökleri olarak tanımlanabilir. Doğal dişlere en doğru alternatif olan diş implantlarının en büyük avantajı, bitişik dişlerin kesilmemesidir. İmplantlar sayesinde hem sağlam dişlerinizi korumuş olursunuz, hem de doğal bir gülümsemeye sahip olursunuz.

Kalp ve şeker kontrol altında olmalıdır.
Kalp ve şeker hastalığı olanlar; hastalıkları kontrol altındaysa ve uygun çene kemiğine sahiplerse her yaşta diş implantı yaptırarak estetiklerine kavuşabilirler. İmplant; sadece büyüme ve gelişimini tamamlamamış çocuklarda ve kontrol altında olmayan kalp ve şeker hastalığı durumlarında yapılmaz.

Protezler tutmuyorsa implant.
Alt ve üst çene hareketli damak kullananlar; protezleri devamlı hareket ediyorsa, düzgünce tutmuyorsa, rahat gülemiyor ve yemek yiyemiyorlarsa, bu hastalar diş implantı yaptırabilir. Böylece tüm bu sıkıntılardan kurtulabilir ve özgüven ile estetiğe kavuşabilirler.

Hamilelikte de diş tedavisi yapılır.
Acil olan diş tedavileri, hamileliğin her döneminde yapılabilir. Gerekirse kadın doğum doktoru ile konsültasyon yapılabilir. Hamilelik sırasında çektiğiniz diş ağrısının hamileliğe yan etkisi, diş tedavisinden kat kat daha fazladır.

Yirmilik dişinizden kurtulun.
Tam çıkamamış ve sürekli iltihaplanan yirmi yaş dişlerinizi mutlaka tedavi ettirmelisiniz. Bu dişler, diğer dişleri iterek özellikle ön bölge dişlerde çapraşıklığa neden olup diş estetiğini bozabilirler. Gömülü kaldıkları için iltihaplanmalara, kistlere ve dişlerde eğriliklere neden olurlar. Ağız sağlığında birçok probleme neden olan yirmilik dişlerden küçük bir operasyonla kurtulmak mümkün. Çekilen 20 yaş dişlerinin yerine protez diş yaptırmaya gerek yoktur.

Diş gıcırdatma dişleri aşındırıyor.
Diş sıkma ve gıcırdatma alışkanlığı varsa, mutlaka tedavi etme yoluna gidilmeli. Yoksa dişlerde aşınmalar oluşur ve ön bölge dişlerinin boyunun kısalmasına neden olur ki bu da diş görüntüsünü ve sağlığını bozar.

Önce diş hekimi koltuğu sonra nikah masası :)
Evlenmeden önce mutlaka diş hekimi kontrolünden geçip, diş tedavilerini yaptırıp, dişler temizletilmelidir. Böylece düğünde dişler ışıl ışıl parıldar, ömür boyu saklanacak düğün fotoğraflarına rahatlıkla gülümserken, dişler daha güzel ve estetik görünür.

DİŞ NASIL FIRÇALANMALI

Dişlerin ve dişetlerinin ortak düşmanı olan bakteri plağı, diş çürümelerine yol açan yapışkan bir mikrop tabakasıdır. Diş etlerine sıçradığında, kısa zamanda diş kaybı ile sonuçlanan diş eti hastalıklarına yol açmaktadır. Dişlerin, iç, dış ve çiğneme yüzeylerinden bakteri plağını ve yemek artıklarını arındırmanın en etkili yolu dişlerin doğru fırçalanmasıdır.

Fırçanızı 45 lik bir açı ile diş-dişeti birleşimine yerleştirin. Fırçanızı, kıl uçlarının aynı yerde kalmasına özen göstererek, küçük daireler çizecek şekilde hareket ettirin. Bu hareket fırçanızın kenardaki uzun kıları ile diş eti hizasında ve diş arasında oluşan bakteri plağının temizlenmesini sağlayacaktır. Aynı hareketi her dişin üzerinde 10′ar saniyelik sürelerle tekrarlayın. Aynı küçük dairesel hareketlerle, alt ve üst dişlerinizin iç ve dış yüzeylerinde oluşan bakteri plaklarını güzelce temizleyin.

Ön dişlerinizin arka yüzeylerini de aynı dairesel hareketlerle temizleyin. Fırçanızın kıllarını diş-diş eti birleşiminde ve diş aralarında hissettiğinizden emin olun. En arkadaki dişi temizlemek için fırçanızın güç noktasındaki uzun kıllarını kullanmanız faydalı olacaktır. Alt ye üst azı dişlerinizin çiğneme yüzeylerini fırçanızı ileri geri hareket ettirerek temizleyin. En arkadaki dişlere de ulaşıp temizlemeyi ihmal etmeyin.

Fırçalama sonrasında ağız gargarası yapmanız da tam bir temizlik için son noktadır.

Sağlıklı günler sizinle olsun.

TUZ VE KARBONAT DİŞLERİ AŞINDIRIR !

Çay, kahve ve sigara gibi dişte sarı bir tabaka bırakan faktörlere karşı dişin tuz ve karbonatla fırçalanmasının dişi aşındırdığı belirtildi.   Diş hekimleri diş temizliği için bir fırça ve macundan başka hiçbir şeyi önermediklerini belirtiyorlar. Dişlerin daha iyi temizlenmesi ve beyazlaması için tuz ve karbonatla fırçalandığını belirterek bunun doğru olmadığını kaydetti. Tuz ve karbonatın içerisinde bulunan maddelerin dişi fırçalama ile birlikte dişi aşındırdığını:“Diş sağlığı açısından uygun sertlikte bir fırça ve macundan başka hiçbir şey önermediklerine vurgu yaptılar. Dişlerin tuz ve karbonatla fırçalandığı ülkemizde bir gerçek; ancak bu çok yanlış. Dişleri karbonatla temizlemek aşınmaya sebep olur.


 Aşınmada dişte hassasiyeti başlatır ve sonuç olarak diş kayıplarına kadar gidebilir. Dişinde çürük olmadığı halde bu tarz fırçalamalar sebebiyle dişi aşınanların dişlerini kaplamak sorunda kaldıkları dişçiler tarafından ifade ediliyor; çünkü aşınmış dişler soğuk, sıcak ve gıda ile temasta büyük acı veriyor.”Dişleri asıl temizleyen etkenin fırça olduğunu, macunun da bunu kolaylaştırdığını, dişlerin macunsuz da fırçalanabileceği vurgulandı.

Diş temizliğinde önemli olanın dişler arasında gıda kalıntısı bırakmamak olduğunu “Bu gıdalar ağızda zamanla asitlenerek dişlere zarar verdiği; eğer macun yoksa bir fırça yardımıyla da dişlerin arası temizlenebileceği belirtildi.  Tuz ve karbonata gerek yoktur. Bu maddeler dişe yarardan çok zarar verebileceği belirtildi.

BAKIMSIZ VE SAĞLIKSIZ DİŞLER HASTALIK SEBEBİ


Toplum olarak nedense diş hekimine mecbur kalmadıkça gitmeyi sevmiyoruz. Oysa uzmanlar, sadece dişlerimizin sağlığı için değil, vücut sağlığımız için de diş hekimine gitme alışkanlığını edinmemiz gerektiğini söylüyor. Sadece şiddetli bir diş ağrısı çekildiği zaman diş hekimine gidenlerin bu ihmalin nelere yol açacağını bilmediği açık.

Tedavi edilmeyen diş ve dişeti iltihapları, diş çürükleri vücudun çeşitli bölgelerinde çeşitli rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden oluyor.

Sağlıksız dişler vücudu nasıl etkiliyor?
Dişeti hastalıklarıyla diyabet arasında ilginç bir bağlantı var. Dişeti iltihabı kan şekerini yükseltiyor, kan şekerinin yükselmesi de dişeti iltihaplarının artmasına neden oluyor.
 Diyabet hastalarında diş sağlığı çok büyük önem taşıyor. Diyabetin kontrol altında tutulabilmesi için öncelikle kişinin dişeti sağlığını kontrol altına alması gerekiyor. Diş problemleri hazımsızlığa da neden oluyor. Yemekleri iyice çiğneyemeyen kişiler, yemekleri parçalayamadığından yumuşak yiyecekleri tercih ediyor ve hızlı yemek yediklerinden hazımsızlık çekiyorlar.

Enfeksiyon riski çok fazla
Kronik diş enfeksiyonuna yol açan bakteriler, birtakım antikorların üremesine neden olarak böbreklerde nefrite yol açmakta. Kalp ve damar hastalıklarını da etkiliyor. Diş iltihapları, kalp kapakçığında iltihaplanmalara ve kalbi besleyen damarlarda tıkanmaya yol açıyor. Bunların yına sıra, bazı kulak – burun – boğaz hastalıkları da diş ve dişeti sorunlarının etkisiyle de ortaya çıkıyor.

Dişlerimize iyi bakalım, kontrollerini aksatmayalım !

17 Ağustos 2011 Çarşamba

SEKSİ OLMANIN YOLLARI

Çıplakken bakımlı ve seksi görünebilmek için nelere dikkat etmek gerekiyor?
Saten gibi bir ten, belirgin kıvrımlar, ıslak saçlar, loş bir ışık, baş döndürücü bir koku, bakımlı el-ayaklar, topuklu ayakkabılar…
Ama herşeyden önce güzel ve seksi hissetmek!
Çıplak vücudunuzu daha seksi göstermek için yapabileceğiniz 10 şey !!

Pürüzsüz ve ışıltılı bir cilt
Pul pul dökülen kuru bir cilt veya yağlılıktan parlayan bir vücut pek de seksi gözükmez. Dolayısıyla hem yüzünüz, hem vücudunuz için sıkı bir cilt bakımı her zaman yapmanız gerekmektedir. Düzenli olarak yaptığınız bakımlara ek olarak, cildinizi ölü hücrelerden arındıracak peeling bakımları kusursuz bir tene sahip olmanıza yarayacaktır. Bir de pürüzsüz cildinize ışıltı verici ürünler de uyguladığınızda çekiciliğinizin etkilerini göreceksinz.

Seksi tende seksi kıvrımlar
Diyet yaparak ince bir vücuda sahip olmaya çalışmaktansa, vücudunuzun kıvrımlarının farkında olup onları belirginleştirmek sizi çok daha seksi kılacaktır. Örneğin; bronzlaştırıcı ışıltılı bir pudrayı elmacık kemiklerinizin üzerine uygulayın ya da bacaklarınıza muhteşem bir ten rengi kazandıracak kremler uygulayın. Vücudunuzun kıvrımlarını bu şekilde ortaya çıkarmanız çok etkili olacaktır.

Perdelerin etkisi
İnanabiliyor musunuz? Bulunduğunuz ortamdaki perdeler bile görünüşünüzü etkileyebiliyor. Beyaz ve beyaz tonlarındaki perdelerdense, koyu ve canlı renklere sahip perdeler çok daha sıcak bir ortam yaratmakla kalmıyor, ten renginize ve vücudunuza da sıcak ve seksi bir görünüm kazandırır.

Kadın kokusu
Koku hayatımızı ciddi oranda yönlendiren duyulardan biridir. Teninize uygun doğru parfümü seçerek kokunuzla partnerinizin başını döndürebilirsiniz. Sizlere Coco Chanel’in “Öpülmek istediğiniz yeri parfümleyin” sözünü hatırlattıktan sonra seksi tepe notalarından bahsedelim. Alacağınız parfümün içeriğinde mutlaka mint veya sipre notalarının bulunmasına özen gösterin. Bunların yanı sıra baharatlı parfümler de çekiciliğinizi ikiye katlayacaktır unutmayın.

Aksesuarlar
Çıplak olmak demek aksesuar kullanmayacağız anlamına gelmez. Tam tersine, kullanacağımız birkaç aksesuarla çıplaklığımızı daha da seksi hale dönüştürebiliriz. Örneğin yüksek topuklu bir ayakkabı bacakları olduğundan çok daha uzun ve seksi gösterir. Veya çıplak vücudunuza boynunuzdan dökülen bir inci kolye onu çılgına çevirebilir.

Loş ışık
Işıklandırma da perdeler gibi vücut görünüşümüzü ciddi oranda etkiler. Her zaman için aşırı aydınlatan florasan lambalar yerine soft bir aydınlık kazandıracak kısık ışıklar ya da mumlar kullanın. Yumuşak ve loş bir aydınlatma hem ortamı ısıtacak, hem de vücudunuzu

Hafif doymuş karın
İşte çıplakken güzel ve seksi görünmenin en önemli kuralı! Koca bir tabak makarnanın üstüne, soyunmasanız bile kıyafetlerinizin altından kendini gösteren o şişkin göbeği size bir hatırlatalım. Çıplakken ne kadar korkutucu görüneceğini tahmin edersiniz herhalde. Şehvetli bir geceyi aç karnına geçirmek de doğru değil tabi; ama hafif bir şeylerle karnınızı doyurmanız, karnınızın düz ve seksi görünmesini sağlar.

Eller, ayaklar
Ellerinizin ve ayaklarınızın her zaman bakımlı görünmesi en önemli konulardan biridir. Oje sürmediyseniz bile manikür ve pedikürünüz yapılmış olmalı. Eğer oje sürecekseniz de mutlaka siyah ve kırmızı gibi seksi renk seçeneklerini kullanın.

Islak saçlar
Saçlarınızın ıslak olması ya daıslak görünmesi her zaman seksidir. Bu nedenle saçlarınızı ıslak görünüm kazandıran saç ürünleriyle dalga dalga yapabilir, veya gerçekten ıslatıp açık saçlarınızı omuzlarınızın üstünden düşürebilirsiniz

Kendine güven
Bu kural hariç hepsini uygulasanız bile, kendinizi seksi hissetmediğiniz takdirde uyguladığınız her şey boşa gider. Çünkü seksi görünmenin en önemli yolu seksi hissetmek, güzel görünmenin en önemli yolu kendine güvenmek…

KUSURSUZ BİR CİNSEL YAŞAM İÇİN ...

Seks hayatınızı canlı ve renkli tutmak için yapabilecekleriniz… İşte kusursuz bir seks hayatına sahip olmanın yolları:

Çalışmalara erken başlayın
Seks yatağa girdiğinizde başlamaz, bunu unutmayın. Bu yüzden sabah uyandığınızda dudağına bir öpücük kondurmanız, işteyken ona kışkırtıcı bir mesaj atmanız ve başbaşa yiyeceğiniz şık bir akşam yemeği ortamı iyice hazırlayacak ve yatağa girdiğinizde tüm günün verdiği sabırsızlıkla daha şehvetli bir gece geçireceksinizdir.

Spontane olun

‘Her Salı akşamı saat 11’da yatakta buluşalım’ gibi kural koymak seks konusuna tamamen aykırı bir tavırdır. Rutine bağlanan bir seks hayatı hem heyecanın yitirilmesine, hem de yavaş yavaş yok olmaya mahkumdur. Planlanmadan ve beklenmedik anlarda yaşanacak şehvet dolu bir seks ise tutkuyu ayakta tutacak ve partnerinizi heyecanlandıracaktır.

Her zaman güzel görünün
Güzel derken bakımlı ve özenli olmaktan bahsediyoruz. Bakımlı olmak sadece seks için değil, kendinizi iyi hissetmeniz için de önemli elbet; ama içinize giyeceğiniz özensiz bir iç çamaşırı yerine siyah dantelli seksi bir çamaşır, sizin de kendiniz seksi hissetmenizi, dolayısıyla ona da seksi gözükmenizi sağlayacaktır.

Koku deyip geçmeyin
Süreceğiniz parfüm gerçekten de çok önemlidir. Güzel bir koku taşıdığınızda partneriniz size daha da yaklaşmak isteyecek, o yaklaştıkça da kimyasal reaksiyonlar devreye girecektir; çünkü parfümlerin içeriğinde bulunan bazı esanslar hormonları harekete geçirmeye çok elverişlidir.

Dokunmaya özen gösterin
Dokunmak, yani teninizin onun tenine teması duruma göre farklı boyutlarda tahrik edici olabilir; ama bu dokunuşu sürekli ve niyeti belli edercesine yaparsanız tamamen ters de tepebilir. Koltukta beraber televizyon izlerken omzuna hafifçe dokunmanız veya size bir şey anlatırken hiç beklemediği bir anda eline ya da yanağına dokunmanız onu etkileyecektir.

CİNSEL İSTEĞİ NELER ARTIRIR ?

Spor yapmaktan, akupunktura, beslenmeye kadar pek çok yöntemle cinsel isteğinizi artırmak mümkün. İngiliz seks uzmanı Susan Quilliam’ın son kitabında, belli başlı araştırmaların sonucu dikkate alınarak cinsel isteği artırmanın 30 yolu anlatılıyor.

“Viagra’yı boşverin sayısız yöntemle cinsel isteği artırmak mümkün” sloganıyla araştırma sonuçlarını yayımlayan İngiliz uzman, güneş ışığında bulunan D vitamininin erkekteki testosteron hormonunu yüzde 69 oranında artırdığına dikkat çekiyor.

Güneş dışında cinsel isteği artıran diğer yöntemler neler? Seks uzmanı Susan Quilliam’ın araştırma sonuçlarına dayanarak listelediği öneriler şöyle:

1. Ter kokusu

2007 yılında California’daki Berkeley Üniversitesi tarafından yapılan araştırma sonucunda, erkeğin koltuk altından salgılanan ter kokusunun kadında değişik bir ruh hali yaratabildiği, cinsel isteği artırdığı, beyni de bu yönde uyardığı belirlendi.

2. Spor
Sportif aktivitelerin sadece cinsel organlara kan akımını hızlandırmakla kalmayıp, kişinin modunu değiştirerek ve iyi hissetmesini sağlayıp endorfin adlı beyin salgısını salgılamasını hızlandırdığı kaydedildi.

3. Hamam, sauna ve masaj
Uzmanlara göre buhardan yana zengin olan hamam, sauna ve spalar kan dolaşımını hızlandırarak libidonun artmasına yol açıyor.
Ayrıca, kadınların rahatlaması için masaj yapılması da öneriliyor.

4. Alkol
Yumuşak bir alkol alımı, vücutta tansiyon ve libidonun artmasına yol açıyor ve flörtöz konuşmaları cesaretlendirdiriyor. Çok fazla şarap içmenin erkekte cinsel isteğin azalmasına, kadında ise cinsel isteği artırmakla birlikte, bu birliktelikten alınacak hazzı da baltaladığına işaret ediliyor.

5. Sihirli yiyecekler
Chicago Koku ve Tat Araştırmaları Merkezi’ne göreyse salatalık kokusu kadında cinsel isteği artırmak için birebr. Ayrıca kabak çekirdeği, kavun, sarımsak, badem, Hint yemekleri olan yeşil köri ve korma libido arttırıyor.

6. Kan dolaşımı
Yine aynı merkezde, erkeklerin penislerine kan akışının hangi yiyeceklerle yükseldiğini araştıran bilim adamları, en etkileyici kokuların ekmek, pizza, mısır, çilek ve vanilya olduğunu tespit etmiş.

7. Beslenme
Cinsel isteği artıran diğer besin maddeleri ise istiridye, sığır eti, yulaf içeren kahvaltı gevreği, hindi eti, kırmızı ettir.

8. Yenilikler
‘Maceracı yeni deneyimlerin’ beyindeki dopamin adlı kimyasalı ve cinsel isteği artırdığı belirtiliyor.

9. Futbol
Futbol oynamanın erkekte testosteron seviyesini yükselttiği, özellikle maçın kazanılması halinde erkekte libido artışının kesin olduğu...

10. Akupunktur

Akupunktur yaptıran kadınların yüzde 25’i sekse karşı daha ilgili hale gelmenin yanısıra, kendilerini daha enerjik hissettiklerini ve daha net düşünebildiklerini belirtmiş.

BEBEK SAHİBİ OLMAK İSTEYENLER NE YAPMALI?

Günümüzde evli çiftlerin en önemli sorunlarından biri kuşkusuz bebek sahibi olamamaktır. Uzmanlar, üreme sağlığında ciddi bir sorunu olmayan ailelerin de çocuk sahibi olamama sorunuyla karşı karşıya kaldığını belirtiyor. Yanlış yaşam biçimi, stres ve yanlış beslenme  problemin kaynaklarından olabiliyor.

Bebek sahibi olamamak ailelerin çağımızdaki en önemli sorunlarından biridir. Bunun için üreme sağlığında ciddi bir sorun olması da şart değil. Yanlış bir yaşam tarzı, yanlış beslenme ve stresli bir hayat da hormonları “altüst” ettiğinden anne ve baba olma şansı zor olabiliyor; ancak bütün bunları basit yaşam tarzı değişiklikleriyle çözmeniz mümkün olabilir.

İşte baba olmak isteyen erkeklere küçük ama önemli tüyolar…Giyim tarzınız nasıl olmalı?Uzmanlar erkekleri dar pantolon giymemeleri konusunda uyarıyor. Çünkü dar pantolon ve iç çamaşırı giymek testisleri büzüştürerek sperm yollarının tıkanmasına yol açabiliyor. Bu nedenle rahat ve bol pantolonlar tercihiniz olsun…Banyo güzeldir; ama her gün sıcak banyo yapan ve uzun süre saunada kalan erkeklerde sperm üretimini düşürebiliyor. Bilindiği gibi, uzun süre ayakta durmak, ağır kaldırmak, testislerin aşırı sıcağa maruz kalması, çok sıcak suyla banyo yapmak, sık sık hamam veya saunaya gitmek erkek kısırlığının nedenlerinden biri olan varikoseli artırır! Cinsel ilişki sıklığı açısından normal ya da anormal diye bir sınıflama yapmak doğru değildir. Önemli olan ilişki sayısının az ya da çokluğu değil yeterliliğidir. Bunun için uzmanlar tarafından tavsiye edilen sayı haftada 3 ilişkidir. Seks yapmamanın sperm kalitesini yükselttiği inanışı ise yanlıştır. Aslında bunun tam tersi geçerlidir. Uzun süre bekletilen spermlerin kalitesi düşebilmektedir. Düzenli seks ile sağlıklı spermler üretilir. Ayrıca cinsel ilişki sırasında alınacak pozisyonla gebe kalma şansı arasında bir ilişki bulunmamaktadır.

Sperm miktarı, erkeklerde üretkenliğin en önemli göstergelerinden biri olarak kabul edilmiştir. Çocuk sahibi olmak isteyen ve bunda sıkıntı yaşayan erkeklere ilk spermiogram testi uygulanmaktadır. Test, spermlerle ilgili tüm detayların görülmesine imkan tanır. Test ancak hastane ya da laboratuar ortamında yapılabilir. Ama artık, erkeklerin sperm durumları ile ilgili ilk kriter olan sperm sayısı ve sperm yoğunluğuna evde bakabilecekleri testler ülkemizde mevcuttur. Babystart Erkek Kısırlık Testi, sperm sayısı ve konsantrasyonu durumu için yapılan hızlı bir testtir. Babystart Erkek Kısırlık Test Kiti, sperm sayısının Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlemiş olduğu 20 Milyon sınırdan fazla ya da az olduğunu gösteren, evde yapılan tek testtir. Pozitif sonuç, üretkenliği garantilemese de, iyi bir haber olarak değerlendirilir. Negatif sonuç ise, tamam ile kötü bir haber olarak değerlendirilmez. Bu durumda erkeğin doktora gitmesi tavsiye edilir. En azından çiftin çocuk sahibi olması için aylarca sürecek sonuç alamayacağı çalışmalar önlenmiş olur.

Yaş da önemli bir unsurdur.Erkeğin yaşı ise sperm kalitesi bakımından daha önemlidir. Bir erkek 80’li yaşlara kadar çocuk sahibi olabilirse de çalışmalar 35 yaşını geçmiş bir erkeğin 25 yaşlarındaki bir erkeğe göre partnerini gebe bırakabilme şansının yüzde 50 azaldığını ortaya koyuyor. Günde 4 saatten fazla cep telefonu ya da laptop kullanan erkeklerin vücudundaki sperm hareketliliği de yüzde 30’a kadar düşebiliyor.

Sigarayı bırakın, kafeini de azaltın... Herkesin bildiği gibi, sigara içmek hem kadınlar hem de erkekler için son derece zararlıdır. Erkeklerde sperm yoğunluğu ve sayısını azaltırken kadınlarda ise östrojen sayısını düşürerek gebe kalma süresini uzatır. Ayrıca menopozu iki sene erkene çekebilir.Sigaranın etkileri çok iyi bilinmesine rağmen sigara kullanım alışkanlığı halen oldukça yüksektir. Oysa sigaranın sperm sayısını yüzde 17 kadar düşürdüğü bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Sigara dışında düzenli alkol kullanımı ve kafein hem erkekte hem kadında işleri zorlaştırır. Kafeinin sperm için uyarıcı etkisi olduğu bilinse de eğer sık sık tüketiliyorsa zararlı etkileri var. Alkolün de anormal sperm yapımına neden olduğu da kanıtlanmış bir gerçektir.

İFTARDA HANGİ TATLILAR YENMELİ?

Oruç tutan kişiler uzun süre aç kaldığı için kan şekeri hızla düşer ve tatlı yeme ihtiyacı duyar. Buna bağlı uzamanlar, kişilerin ciddi sorunlarla karşılaşmaması için bazı önerilerde bulunuyor. Kişilerin rahatsızlık duymaması için kesinlikle hamurlu ve şerbetli tatlılar tüketmemeleri gerektiğini vurguluyorlar.  Bu tüe tatlıların yerine sütlü tatlıların tercih edilmesinin daha sağlıklı olduğu bir gerçek. Yenecek olan tatlıların da yemeklerden yaklaşık 2 saat sonra tüketilmesi gerekiyor. Eğer sütlü tatlı sevmiyorsanız da şerbetli tatlıları az miktarda tüketmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Şerbetli tatlı tüketen kişilerin de mutlaka bir kase yoğurt, bir bardak süt ya da ayran tüketmeleri gerekiyor. Bu sayede kan kan şekeri dengelenmiş oluyor.

16 Ağustos 2011 Salı

Tuvalet eğitimine ne zaman başlanır ?

Tuvalet eğitimine çocuk hazır olduğu zaman başlanmalıdır. Çocuk hazır olmadan başlanılan tuvalet eğitimi girişimleri hem eğitim sürecini hem de çocuğunuzun kişilik gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Çocukların çoğunluğu 21-30 aylar arasında tuvalet eğitimi için hazır hale gelirler.

Yaklaşık %90’ı da 3 yaşa geldiğinde tuvalet kontrolünü tamamen kazanırlar. Bu nedenle tuvalet eğitimi anne-baba istediğnde değil, çocuk hazır olduğunda başlar.

Çocuğunuzun tuvalet eğitimine hazır olduğunu gösteren bazı ipuçları vardır, bunların yakından takibi size rehberlik edecektir. Çocuğunuzun bezinin uzun süre kuru kalması, altının ıslaklığından rahatsızlık duyması, bez kullanmamak için ısrar etmesi, gündüz uykusundan uyandığında bezinin kuru olması işaretler çocuğunuzun tuvalet eğitimine hazır olduğunun habercisidir. Bunlar gözlenmeden asla eğitime başlamamak ve eğitim konusunda ısrarcı olmamak gerekmektedir.

Her çocuğa zeka testi yaptırmak gerekir mi ?

Hayır gerekmez.
Zeka testleri ve daha geniş alanları içeren nöropsikolojik değerlendirme sosyal, duygusal, akademik, işlevsel ve iletişimsel sorunların gözlemlendiği durumlarda yapılır. Bu değerlendirme kişinin tanı, tedavi ve rehabilitasyon programının önemli bir parçasıdır. Öğrenme güçlükleri, dikkat eksikliği, iletişim ve dil problemleri gibi sıkıntılar söz konusu olduğunda kapsamlı değerlendirme mutlaka gerekmektedir; ayrıca psikiyatrik ve nöropsikiyatrik bozukluk tanıları (Yaygın gelişimsel bozukluklar, Tourette Sendromu, anksiyete, depresyon vb.) ve genetik-kromozomal bozukluklar ( Williams Sendromu, Turner Sendromu, Down sendromu vb.) söz konusu olduğunda, bu tabloların bilişsel fonksiyonlar ve işlevsellik üzerindeki etkilerini değerlendirmek için kapsamlı değerlendirme mutlaka gereklidir.

Okul öncesi çocuklara zeka testi yapılır mı ?

Evet yapılır.
Zeka testleri, değişik yaş grupları için özel olarak geliştirilmiş testlerdir. Ancak zeka testleri, tek başlarına kullanıldığında çok kısıtlı bilgi verdiği için, hiç bir yaş grubunda tek başına kullanılmaz; sorunun niteliğine göre belirlenmiş, diğer değerlendirme araçları ile  birlikte kullanılırlar. Sunulan problemin niteliğine göre zeka testlerinin yanı sıra değerlendirmeye katılan alanlar, dikkat ve konsantrasyon becerileri, bellek ve öğrenme, problem çözme ve soyutlama, planlama ve organizasyon, mekansal beceriler, algısal beceriler, motor beceriler, dil ve konuşma, akademik beceriler, uyumsal davranış ve duygusal, sosyal, davranışsal işlevlerdir.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

BEBEK PSİKOLOJİSİ

 Psikolog önce annenin yaptığı yanlışlar varsa onları sorar, dinler. Daha sonra da ona neleri niye yapması gerektiğini anlatır. Anne bu yeni programı uygulamaya koyar. Sonra bu konuda neler düzeldi, gidiş nasıl, bunlarla ilgili psikologla anne birlikte programı gözden geçirirler.

Bebekler daha konuşmaya başlamadan da ağlayarak  ya da gülerek mutlu olduklarını belli ederler. İştahları, gülmeleri, hareketli olmaları hep onlarla ilgili bilgiler verir. Bebekleri annelerinin mutlu veya mutsuz olduğunu hissedebilir. Bebekler yanlarında yüksek sesle konuşulduğunda rahatsız olduklarını anlatan tepkiler verirler ya da ağlarlar.

Bebeklerde temel güven duygusu çok önemlidir. Bebek bu duyguyu öncelikle anneden alır. Bu duygu için bebekle annenin ilişkisi çok önemlidir. Bu alanda annenin tüm duyguları çok önemlidir. Anne fiziksel veya ruhsal hasta ise bu durumdan en önce bebek etkilenir. Bir Dünya deyişi şöyle der. Bu sözü baba söylemektedir. Baba: benim çocuklarım için yaptığım en güzel şeyler annelerini mutlu etmemdir demektedir.

Bebekler çevrelerinden de etkilenirler. Çevrelerinde daha fazla uyaran olması onlar için çok önemlidir. Neşeli ve onlarla ilgilenen kişilerin olması, onlarla oyunlar oynamaları onun gelişimi için ÇOK önemlidir.

Bebekler birkaç günlük olduklarında bile annelerinin yüzünü ve ses tonunu diğer kişilerden ayırt edebilmektedirler. Bebekler birkaç aylık olduklarında ise annelerinin yüz ifadelerini ayırt edebilirler. Annelerinin yüzüne bakarak onun mutlu veya sıkıntılı, üzüntülü olduğunu algılayabilirler. Özellikle psikolojik rahatsızlık geçiren annelere çok dikkat etmeliyiz. Hafif psikolojik rahatsızlıklar içinde en sık gözlenen depresyon veya daha sonra ağır rahatsızlıklarda annenin yüzünde çocuğun gözleyeceği tepkiler konusunda zorluk yaşanır. Anne kendi sıkıntılarıyla uğraştığı için bebeğe gerekli tepkileri veremez. Böyle durumlarda annenin tedavisini hızlandırmak gerekmektedir.

Bebeğe bakıcı bakıyorsa bakıcıların bebekle iletişimine girmeleri için bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bakıcı bebekle konuşmalı.Ona güzel sözler söylemelidir. Biberonunu verirken de hep kucağında tutmalı ve göz temasını kurmalıdır. Bakım evlerinde yaşayan, terk edilmiş bebeklere bakan bakıcılara uzman psikologlar bu konuda eğitim verirler. Bu bebekler eğer kucakta ve göz teması olmadan beslenmeye devam edilirlerse bir süre sonra beslenmeyi reddedip ölüme gidebilirler.
Annelik sadece bakım değildir. Bakımla birlikte onun ne kadar değerli, gerekli, sevimli, olmazsa olmaz bir birey olduğunu anlatacak pek çok söz, dokunuş, gülüş, oyun yaparak bebeğin temel güven duygusunu oluşturmalı ve geliştirmeli, kuvvetlendirmelidirler. Bu duygu sadece bebekler için değil, çocuklar ve de yetişkinler için de çok önemlidir.

BEBEKLERİN SOSYAL GELİŞİMİ


BEBEĞİNİZLE KEYİFLİ SAATLER GEÇİREBİLECEĞİNİZ (GEREKLİ VE VERİMLİ) EGZERSİZLER

1- Bebeğinizi kucaklayın, ona masaj yapın ve sevgi dolu sözler söyleyin.

2- Bebeğiniz ile sık sık konuşun. Konuşurken gözlerine bakın ve mimiklerinizi abartın ve bebeğinizi ismiyle çağırın.

3- Eğlenceli sesler çıkarırken, bebeğinizi hafifçe öne ve arkaya sallayın.

4- Bebeğinize giderek artan karmaşıklıkta obje resimleri gösterin.

5- Bebeğinizin görüş alanı içindeki objeleri hareket ettirin. Dikkatini çekin.

6- Ona farklı şekil ve malzemelerden yapılmış oyuncaklar verin; böylece objeleri, şekilleri tanır ve öğrenir.

7- Yüzünüzü elleriyle araştırmasına izin verin.

8- Yüz mimiklerinizle birlikte ona ritim içeren ninniler ve şarkılar söyleyin. Bebekler tekrardan hoşlanırlar, aynı şarkı ve ritimleri tekrar tekrar söyleyin.

  9- Bebeğinizi farklı ses ve görüntülerle tanışması için dışarı çıkarın. Yolda giderken farklı şeyleri işaret edin ve adını söyleyin.

10- Ona hikayeler, masallar öyküler anlatın, yüksek sesle okumak beyni uyarmanın en basit ve etkili yoludur.

11- Ünlemli ifadeler kullanarak konuşun.

12- Gülümseyin. O gülümsediğinde çok memnun olduğunuzu gülerek belli edin ve söyleyin
Bebekler, çocuklara göre uyaranlar karşısında daha fazla korkarlar. Bebekler büyüdükçe korkuları azalır ve ancak niteliksel olarak farklılaşır. Bebeklerin genellikle altı ay ile bir yaş arasında yabancı kişilere karşı olan korku ve davranışları daha sonra giderek azalır ve kaybolur.

18 aylık bir bebek yabancı ile karşılaştığında annesinin kucağında ise başını göğsüne dayar veya annesine koşar ve yabancıdan uzaklaşır. Kendini güvende hissettiğinde ancak yabancı ile iletişim kurar ona gülümser, elini uzatır. 2 yaşından itibaren korkunun koşullanma yoluyla öğrenildiğini görürüz. Anne ve baba neden korkuyorsa çocuk da ondan korkar. Anne sürekli 'orası karanlık gitme' dediğinde karanlıktan korkacaktır; ayrıca çocuklar büyük kardeşlerini örnek alabilirler ve anlatılan öykülerden etkilenebilirler.

TEMEL GÜVEN DUYGUSU
Güven ya da güvensizlik dönemi doğumdan itibaren başlar ilk bir yıl çok önemli olmakla birlikte çocuğun bütün gelişimsel dönemlerinde önemini korur. Bebekle annesi arasındaki olumlu ilişkiden doğan güven duygusu, tüm yaşamın ve kişilerarası ilişkilerin belirleyicisi olur.

* Anne, bebek için en önemli varlıktır. Anne gülümser ise bebek de gülümser.
* Anne sakin, yumuşak, sevecen ve gülümseyen bir kişi ise bebek de sakin, huzurlu ve gülümseyen bir bebek olur.
* Annesi ihtiyacı olduğunda yanındadır, bebek temel ihtiyaçlarının karşılanacağından emin olduğunda sağlıklı güven duygusunun temelleri atılmış olur.
* Bebekler annelerinin zaman zaman gideceklerini ama yeniden görüneceklerini öğrenirler.
* Bebekler annelerinin yüzüne bakar ve onun duygusunu içlerine alırlar, annenin duygusunu alır ve kendi yüzlerinde yansıtırlar.
* Bebeğin ihtiyaçlarını annenin zamanında ve sevgiyle karşılaması, bebeğin rahatlaması, sıkıntılarını giderebilmesi, bebekle anne arasındaki olumlu iletişimi sağlar. Sözsüz iletişimde duyguların geçişi ise güvenin temelini oluşturur.

SOSYAL GELİŞİM
Sosyalleşme, ilk olarak üç aylıkken başlar. Bebek üç aylık olunca etrafındaki insan ve eşyayı izlemeye ve nesneleri ayırt etmeye başlar. Bebekler üç aydan itibaren insan sesi duyduğunda başını çevirerek bakar, annesinin sesini tanır, bu artık refleks gülümsemeden farklıdır. Sosyal gülümseme, sosyal gelişimin başlangıcı olara kabul edilir. Diğer bebekleri fark etme, onlara gülme, uzanma, dokunma 4-5 aylıkken görülür. Altıncı aydan itibaren bazen bebekler arasında birinin saçını çekme, itme gibi ilk saldırgan davranışları görebiliriz. Bebek 8-9 aylık olduğunda duyduğu sesleri, basit hareketleri taklit etmeye, oyuncaklarla ilgilenmeye başlar, el sallar, baş baş yapar. 11-12 aylıkken aynadaki görüntüsünü başkasıymış gibi öper.

12-18.aylar arasında yürümenin başlaması, tek tek kelimelerin söylenmesi, oyun oynama bebeğin sosyalleşmesini arttırır. Basit oyunları taklit eder, diğer çocuklarla birlikte olmak, parka gitmekten hoşlanır. 2 yaş çocuğu yetişkinlerle birlikte basit faaliyetlerde bulunarak, aile bireylerinin arasında olan onlarla sosyal ilişki kurabilen bir duruma gelir.

14 Ağustos 2011 Pazar

HAMİLELİKTE ALINAN BAZI GIDALAR BEBEKTE ALERJİ RİSKİNİ ARTIRIYOR

Yapılan yeni bir araştırma hamilelik ve emzirme döneminde alınan bazı gıdaların, bebeğin ilerleyen yaşlarında alerji ve astım olma riskini arttırabileceğini ortaya koydu.

New Orleans’taki Alerji, Astım&İmmünoloji Akademisinin yıllık toplantısında sunulan araştırmaya göre hamilelik ve emzirme döneminde çerez, yumurta ve süt tüketiminden kaçınılması halinde bebeğin alerji olma riski azalıyor.

Araştırma için daha önceki çocuklarında alerji belirtilerine rastlanan 274 hamile anneye ait veriler incelendi. Annelere hamilelik süresinde çerez, süt ve yumurtadan kaçınmaları önerildi. Çocuklar, doğduktan sonra 1.5 ve 3 yaşlarında test edildi. Doktor tavsiyesine uyan annelerin sadece %16’sının çocuğunda alerji belirtilerine rastlandı. Buna karşılık doktor tavsiyesine uymayan annelerin %52’sinin çocuğunda alerji belirtileri saptandı.

Yine de kendi doktorunuza danışmakta fayda var ... BİLGİNİZE !

ÇOCUKLARIMIZI GRİP VİRÜSÜNDEN KORUMANIN YOLLARI


• Okuldaki arkadaşlarıyla, zorunlu olmayan yakın temastan (sarılma, öpüşme, beraber oynanan oyunlar vs…) kaçınmaları gerekir. Unutmamalı ki grip, hastalıklı birine bir metreden daha yakın olduğunda insandan insana bulaşır. Öğretmenlerin çocukları bu konuda uyarmaları gerekmektedir.

• Ellerini sık sık, özellikle öksürdükten ya da hapşırdıktan sonra su ve sabun ile yıkamaları gerekmektedir.

• Okulda, çocukların birlikte oynadığı oyunlar yerine daha az temas kuracakları oyunlara yönlendirilmeleri gerekir.

• Öksürürken veya hapşırırken ağızlarını kağıt mendil ile kapatmaları gerektiği öğretilmelidir. Mendil kullanımını özendirilmelidir.

• Grip belirtileri olursa hemen doktora veya hastaneye başvurun. ‘Çocuktur, soğuk algınlığına yakalanmıştır’ demeyin. İlk belirtiler griple aynı olacağından hastalığın Domuz gribi olup olmadığını anlamak için bir uzmana görünmek gerekir.

• Öksürdükten veya hapşırdıktan ya da hasta olma ihtimali olan birisi ile temasta bulunan çocuklara, ellerini yıkayıncaya kadar; göze, burna veya ağza sürmemeleri gerektiği anlatılmalıdır. Virüs bu yolla bulaşabilmektedir.

• Eğer çocukta kağıt mendil yoksa veya çıkarıp kullanmaya fırsat bulamadıysa, öksürürken veya hapşırırken ağzını eliyle kapatmalı ve hemen elini su ve sabunla iyice yıkaması gereklidir.

• Hasta kişilerle yakın temastan uzak tutulmalılar. Temas zorunlu ise maske ve eldiven kullandırılmalı, temas sonrası hemen ellerini su ve sabun ile yıkamaları gerekmektedir.

• Eğer çocuk hasta ise okuldan geri kalacak düşüncesi ile okula göndermeye çalışmamalı ve çocukların diğer kişilerle temasını sınırlandırmalıdır.

Suya sabuna dokunmayı özendirmeli; ellerin su ve sabun ile yıkanması mikroplardan korunmanın en etkili, en ucuz, en kolay yoludur; ancak etkili olabilmesi için en az yarım dakika süreyle ve parmak araları da dahil olmak üzere her yerin iyice yıkanması gerekmektedir. Su ve sabun yerine alkol bazlı el dezenfektanları da kullanılabilir

SAĞLIKLI BİR YAŞAM İÇİN SÜT !

Ülkemizde süt içme alışkanlığı yaygın değildir. Yapılan araştırmalarda ülkemizde bu besin grubunun tüketim düzeyinin önerilen miktarların çok altında olduğunu görülmektedir.
Tüketilen bütün içecekler arasında ne yazık ki sütün payı sadece yüzde 9′ dur. Kişi başına yıllık içme sütü tüketimi ülkemizde sadece 24 litredir. Oysa bu miktar birçok Avrupa ülkesinde 100 litrenin üzerindedir. Süt, insan organizması için gerekli pek çok besin öğesini bileşiminde hemen hemen yeterli ve dengeli bir şekilde içeren ve insan organizmasında yüzde 80 civarında kullanılan çok önemli bir besin maddesidir.

Yaşamın başlangıcından itibaren, her yaş döneminde sağlıklı beslenmede çok önemli bir yere sahip olan sütün, içeriğindeki kalsiyumun, süt ve süt ürünleri olmadan alınması mümkün değildir.
Kalsiyum tüketimi ile kemik yoğunluğu arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Süt ve süt ürünlerinin kemik yoğunluğunun en üst noktaya ulaştığı yirmili yaşlara kadar tüketilmesi, kemik yoğunluğunun artmasına neden olmaktadır. Her yaş grubunun günde en az 2 su bardağı süt veya süt ürünlerini tüketmesi gerekmektedir.
Günde bir bardak süt içen bir çocuk, protein ihtiyacının yüzde 35′ini, kalsiyum ihtiyacının yüzde 52′ sini, B12 vitamini ihtiyacının da yüzde 98′ni karşılayabilmektedir.

Çocuklarımızda beslenme bozukluğu hala önemsenecek düzeyde olduğu ülkemizde, bu denli değerli besin maddesinin tüketiminin artırılması ve özellikle hayatımız boyunca sahip olduğumuz alışkanlıkların edinildiği en önemli dönem olan çocukluk ve gençlik dönemlerinde süt içme alışkanlığının kazanılması çok önemli bir yere sahiptir.

Süt tüketimi sağlıklı bir toplum oluşturulmasının yanında osteoporoz gibi ülkemizde özellikle ileri yaş kadınlarda sıklıkla görülen ve tedavisi için bütçemizden önemli bir yer ayırdığımız önlenebilir kemik hastalıklarının görülme sıklığı ve sağlık harcamalarının azaltılmasına da çok önemli bir katkı sağlayacaktır.

DOĞUMU KOLAYLAŞTIRAN NEFES EGZERSİZLERİ

Gebelik sırasında nefes darlığı en sık rastlanan şikayetlerden birisidir. Bu dönemde aylar geçtikçe rahmin büyümesine bağlı olarak karın ve göğüs boşluklarını ayıran diyafram kası yukarıya doğru itilir ve göğüs boşluğu sıkışır. Bunden dolayı birçok anne adayı yürüdükçe, hatta oturduğu yerde nefes nefese kalır, sık sık nefes darlığı problemi yaşar. Gebelikte nefes egzersizlerinin önemi tam bu noktada kendini gösteriyor. Memorial Hastanesi’nden Solunum Fizyoterapisti Dr. Seniha Avcıl Uğurlu, gebelik döneminde yapılan nefes egzersizlerinin faydalarını anlattı.

Nefes egzersizleri sırt ağrılarını azaltıyor

Gebelikte, uterusun büyümesi ve vücut ağırlığının artmasına bağlı olarak vücudun duruşu değişir. Vücut duruşundaki değişiklik bel ve sırt ağrılarına neden olur. Bu nedenle:
* Gebelikte ortaya çıkan duruş bozukluklarını gidermek,
* Doğum sırasında gerekli soluma ve gevşemeyi öğrenmek,
* Karın ve perine kaslarının elastikiyet ve kuvvetini artırmak,
* Ruhsal olarak doğuma hazırlanmak,
* Sırt ağrılarını azaltmak,
* Doğumu kolaylaştırmak amacıyla, gebelikte egzersiz yapılmalıdır.

Hamileliğin 3. ayından itibaren egzersize başlanmalıdır

İlk üç aydan sonra nefes ve gevşeme egzersiz programına başlanmalıdır. Uygulama günde bir kez olmalı ve doğuma kadar devam edilmeli.

Her kadın psikolojik ve fiziksel açıdan farklıdır. Bu nedenle her gebe bir fizyoterapist tarafından değerlendirilmeli ve egzersiz programı planlanmalıdır.

Doğum öncesi yapılan egzersizler
* Solunum Egzersizleri
* Derin göğüs solunumu
* Derin karın solunumu
* Gırtlak solunumu
* Sırt ve bel ağrılarını azaltmak için yapılan hevşeme egzersizleri

Nefes egzersizlerinin yararları
Nefes egzersizleri, hamilelikte oluşabilecek bel ağrısı, kabızlık, bacaklarda şişlik problemlerini en aza indirir. Hamilelikte gelişebilecek şeker hastalığından korur. Hamilenin duruşunu düzeltir. Moral olarak hamileyi anneliğe hazırlayıp doğum korkusunu azaltır. Gerginliği ve stresi azaltır. Kas gücünü, elastikiyetini ve dayanıklılığı artırır. Anne adayının enerjisini artırır, dengeyi koruyarak düşme riskini azaltır. Solunum egzersizleri hamilelik süresinde anne adayını bedensel ve ruhsal açıdan da rahatlatır. Özellikle doğum süreci başladığında annenin sakin kalmasını sağlayarak stressiz bir doğum gerçekleşmesine yardımcı olur.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

VÜCUT SAATİMİZ NASIL ÇALIŞIR?

Uyku, yemek, dinlenmek,... Hepsinin doğru zamanı; vücudumuzun bir saati olduğunu biliyor muydunuz?Hepimizin merak ettiği sorulardandır; ne zaman uyumak sağlıklı, yemek için uygun zamanlar neler veya spor hangi saatlerde etkili olur? Sürekli bu saat düzenine uyum sağlamak oldukça zor tabii, ama en azından bazı temel prensipleri bilip, bunlara uyum sağlayarak sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olabiliriz.

Gerçekten de vücudumuzun içinde bir saat vardır. Tüm hormonal sistem ve yaşam aktivitelerimiz bir düzene göre çalışıyor. Yani tüm sistemler günün belli zamanlarında belli bir düzende çalışma, her gün de bunu tekrarlama eğilimindedir.  Dolayısıyla bu düzene uygun bir yaşam tarzı uygulamak vücudu daha az yıpratıp, daha uzun ve sağlıklı yaşamamızı sağlıyor.

“Vücudumuzun saatinin en önemli ayarı gün ışığıdır” diyor Amerikan Hastanesi’nden Dr. Bülent Yardımcı. İnsanoğlu hava karardığında uyuma ve dinlenme, gün ışıdığında da tekrar aktif olmaya uygun bir yapıdadır. Uykumuzu düzenleyip, dinlenmemizi sağlayan hormon melatonindir ve gece salınımı artarak sağlıklı uyumamızı sağlar. Sağlıklı bir insanın ortalama uyku ihtiyacı 7-8 saat arasındadır. Fakat bu sabit değildir. Genetik özellikler, yaşam alışkanlıkları, çalışma hayatı ve mevsimsel değişimlere bağlı olarak 4-5 saatten 10 saate kadar değişebilir. Örneğin ergenlik döneminde çoğunlukla uyku ihtiyacı artar, yaşlılıkta ise azalır.


Vücudun sabah saatleri

Sağlıklı bir insanda sabahın erken saatleri vücudun toparlanmaya başladığı saatlerdir. Gece boyunca dinlenen vücut, günlük aktiviteleri karşılamaya hazırlanır. Direncimizi artıran Kortizol, Tiroit hormonları, Adrenalin ve benzeri hormonlar sabah saatlerinde yükselir. Düşük olan tansiyon ve nabız değerleri normale dönmeye başlar. Bu toparlanma kişiden kişiye değişmekle birlikte, saat 08.00-10.00 saatleri arasında tamamlanır. Kırsal alanda erken çalışmaya başlayan insanlarda daha erken saatlerde vücut toparlanabilir. Çünkü yatış saati ve uyku süresinin önemi büyüktür. Bir çok kişi sabah spor yapmanın zorluklarında bahseder. Nedeni kendini toplayamadan vücuda yüklenmektir. Bilinenin aksine birçok insan için uygun spor saati öğleden sonra, akşama doğrudur. Sabah kahvaltısı ve sıvı alımı güne daha zinde başlamamızı sağlar.


Vüducun öğle saatleri

Yaptığımız iş ve çalışma tempomuza göre çoğunlukla öğle üzeri biraz enerji düşüşü ve dinlenme ihtiyacı doğar. Öğle yemeğinden sonra ortalama 1 saat kadar vücudun yeniden toparlanma süreci olur. Sonra güç ve aktivitemiz yeniden artar. Öğleden sonrası çalışma yönünden verimli bir dönemdir.


Vücudun akşam saatleri

Akşama doğru tansiyon değerlerimiz yükselir ve kas gücümüz artar. Çoğunlukla saat 20.00-21.00 civarında kendimizi dinlenme ve uykuya hazırlarız. Bugünkü modern yaşamda bu saatler yemek, dinlenme ve eğlence saatleridir.


Uyku çok önemli!

Geç yatılması, uyku vaktine yakın ağır yemeklerin yenilmesi gibi alışkanlıklar vücut dengemizi bozar. Çünkü uyku saatlerine yakın midemizin çalışması yavaşlar, idrar atılımı azalır, tansiyon ve nabız değerleri düşmeye başlar. Gece ise büyüme hormonu ile beraber vücut su ve tuz dengesini sağlayan hormonlar artar. Uykuda nabzımız, tansiyonumuz ve vücut ısımız düşer; yani vücut her yönüyle tam bir enerji tasarrufu ve dinlenme dönemine girer. Bu sayede günün yarattığı tüm stres ve travmaların etkisi azaltılır. Bu durum uykunun ne kadar yaşamsal bir düzenleyici olduğunu göstermektedir.


Nelere dikkat etmeli?

Yaşantımızı vücut ritmimize ve alışkanlıklarımıza dayanarak düzenlemeliyiz.İhtiyacımız olan miktarda uyumalıyız. Az ya da fazla uyku tüm günümüzü etkiler. Aşırı yorgunluklar sonucu artan uyku ihtiyacımızı da karşılamalıyız. Bu dönemlerde gerekirse biraz daha çok uyuyabiliriz. Gece geç yatmaktan kaçınmalıyız.Uyuyacağımız oda ılık sessiz, havadar ve karanlık olmalıdır. Böylece tam ve sağlıklı uyuyabiliriz.Sabah kendimizi kötü hissediyor ve sporu tolere edemiyorsak spor saatimizi ikindi vaktine kaydırabiliriz.Düzenli beslenmeli; öğün atlama, kahvaltı yapmama ve geç yemek yeme gibi kötü alışkanlıklarımız var ise bırakmalıyız. Akşam yemeklerini daha hafif yemeliyiz.Çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren düzenli uyku, yemek ve aktivite alışkanlığı edindirmeliyiz. Bu sayede daha sağlıklı ve uzun yaşamalarındaki en önemli adımı atmış oluruz.Hastalıklarımızda bu ritmin ne kadar önemli olduğunu bilirsek önlemimizi ona göre alabiliriz. Kalp hastalarının gece ağır yemek ve aktivitelerden kaçınması, yeterli uyku uyuması ve akşam alması gereken ilaçlarını unutmaması sabaha karşı gelecek bir kalp krizini engelleyecektir. Ya da ateşli hastalıklarda ateşin gece yükselebileceğini bilmek ve ilaçlarını ona göre kullanıp önlemleri almak hastada gereksiz paniği önleyecektir.

Adet öncesi sıkıntılar nasıl hafifler?

Adet öncesi yaşanan sıkıntı ve gerginlikleri azaltmak için yediklerimize dikkat etmek gerekiyor.Adet öncesi gerginlik birçok kadının şikayetidir. Hem fiziksel, hem ruhsal açıdan kendimiz bitkin hissettiğimiz bu dönemi geçirirken nelere dikkat etmemiz gerektiğini biliyor musunuz?

Adet öncesi gerginlikte neler yaşanır?
Şiddetli baş ağrısı, vücutta su tutulumuna bağlı şişlik, kilo alımı, göğüslerde hassasiyet, iştah artması,  halsizlik, baş dönmesi,eklem ve kas ağrıları, çarpıntı hissi, kabızlık ya da diyare gibi bağırsak alışkanlıklarında değişiklikler ve adet sancıları sıkça görülen durumlardır.
Psikolojik semptomlar ise konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, sinirlilik, saldırganlık, depresyon, sebepsiz ağlama krizleri ve duygusal dengesizlikler olarak ortaya çıkar.
Şikayetler adetten bir ya da iki hafta önce, yumurtlamadan hemen sonra başlar ve adet döneminden de birkaç günü etkiledikten sonra geçer. Daha çok yirmili yaşların sonunda ve otuzlu yaşlarda görülür.

Neler daha şiddetli yaşanmasına neden olur?
Dengesiz beslenme
Stresli yaşam
Sigara kullanmak
Bol miktarda kafein, tuz ve şeker tüketimi
Yetersiz uyku
Spor yapmama

Tedavi yöntemleri
Belirtilerin şiddetine ve hastanın yaşamını ne derece etkilediğine bağlı olarak tedavi uygulanır. Hafif seyreden olgulara yaşam tarzlarını değiştirmeleri yönünde, haftada 3-5 kez egzersiz yapmaları,  sigarayı bırakmaları, gece uykularını almaları, düzenli ve dengeli beslenmeleri, kafein, alkol, tuz ve şeker alımını kısıtlamaları, stres azaltıcı yoga, meditasyon gibi yöntemleri denemeleri öneriliyor.
Ayrıca, doktorunuzun önereceği dozlarda B6 vitamini, kalsiyum ve magnezyum takviyeleri fayda sağlamaktadır. Günlük yasam aktivitelerinizi önleyen durumlarda ön plandaki soruna göre şişlik hissi için diüretik (su hapı), ağrı için non-steroid anti inflamatuar ağrı kesiciler ve doğum kontrol hapları doktor gözetiminde verilebiliyor.

TERAPİ NE DEMEKTİR?

Terapi toplumumuzda maalesef iki kişinin kapalı kapılar arkasındaki konuşması neticesinde kişinin rahatlaması olarak algılanır. Esasında bu tanım bir yere kadar doğru olsa da olay sadece rahatlama olmamalıdır. Yoksa insanlar komşusu ya da arkadaşı ile de bunları konuşmaktadır. Terapi neticesinde kişi hayatında sorun olarak gördüğü konularda kalıcı bir düzelme sağlamalıdır. Bizleri, sürekli olarak anne ya da babamızdan ya da bizleri yetiştiren kişilerden öğrendiğimiz düşünce, davranış daha da doğrusu inançlarımız yönetmektedir. Doğru olduğunu bilmeden doğru olduğunu düşündüğümüz çoğu düşünceler bizlerin duygu ve davranışlarımız neden olmaktadır.


Terapilerde her zaman amaç kişiyi anlamaya çalışmak olmalıdır. Kişiye tanı koymaya çalışmak yerine kişiyi bu duruma getiren olaylar bu olayları kişinin kendisinin yorumlayış şekilleri anlaşılmaya çalışılmalıdır. Bu düşünceler kişinin kendi gerçekleri olup onu bu duruma getiren nedeninde bu düşünceler olduğu bilinerek öncelikle kişideki bu düşünceler tedavi edilmeye çalışılmalıdır, çünkü kişileri etkileyenin olaylar değil bu olayları nasıl yorumladığı çok önemlidir. Nasıl her kişinin parmak izi farklı ise, her hastalığın ya da sorunun da, her kişide de farklı bir yansıması vardır. Tedavide öncelikle kişiyi anlamaya çalışmak çok önemlidir. Aynen bir dedektif ya da araştırmacı gibi datalar elde ederek sonuca gidilmeye çalışılır. Bu şekilde bir terapist danışan işbirliği ise danışanın kendisini iyi hissetmesine neden olmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi de stigmatik( tanısal, etiketleyici) yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Bu tür yaklaşımlar danışan terapist işbirliğinin başlamadan bozulmasına neden olmaktadır. Davranış tedavilerinde hastaya sorunlar ve huzursuzluk ile başa çıkma becerileri kazandırılır. Amaç kişinin rahatsız olduğu bulguyu ortadan kaldırmak değil, bu bulgunun bireyin yaşamında oluşturduğu engellenme ve kısıtlanmaları ortadan kaldırmak­tır. Bireyi yardım almak amacıyla terapiste getiren nedenin hastalık veya bulgu değil, bu hastalık veya bulgunun üç temel yaşam alanında (iş, sosyal, özel) oluşturduğu kısıtlanmalar olduğu düşünülecek olursa, davranış tedavilerinde hedeflerden birinin de kişinin yaşam kalitesini yükseltmek olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapilerde danışan ile terapist beraber ilerlerler.